anadoluverumelimedya.com

“Evet” oyu Medine Sözleşmesini çiğnemektir

Cemil Kılıç – İlahiyatçı Yazar / Odatv

Reklam alanı

Anayasaların milli mutabakat metinleri olarak nitelendiği malumdur. Bu mutabakat, asgari müşterekleri esas alır. Asgari müştereklerde buluşabilmenin yolu da çoğunlukçuluğa değil çoğulculuğa dayanır.

Modern dünyada çoğulculuk, çoğunlukçuluğun yerini alırken bizde ise çoğunlukçuluğu meşruiyetin neredeyse yegane dayanağı olarak gösterme temayülü her geçen gün güç kazanıyor.

Çoğunlukçu anlayışı savunanların ana vasfının dindar, muhafazakar kimlik olduğu görülüyor. Ne var ki burada çok çetin ve trajik bir çelişkiyle karşılaşıyoruz. Zira; Müslüman bir toplumda anayasa ve din kavramları bir arada anıldığında ilk akla gelen tarihi bir belge olan Hz. Muhammed’in “Medine Sözleşmesi”nin çoğunlukçu değil çoğulcu bir esasa dayandığını kesin olarak biliyoruz.

Böyleyken dini duyarlılığı yüksek bir kimsenin yahut bir kesimin çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu savunması neyle izah edilebilir? Ya cahillikle yahut da keyfilikle…

Bugünün İslamcıları Medine Sözleşmesini bilmiyor olabilirler mi?

Aslında gayet iyi bildiklerine eminim. Lakin keyfilik ve dine rağmen dini değerleri kullanarak oligarşik, totaliter bir rejim kurma hevesi imanlarının önüne geçmiş durumda.

16 Nisan’da halk oyuna sunulan anayasa değişiklik önerisine egemen olan düşüncenin de çoğulculuğa karşı çoğunlukçuluğu esas aldığı çok net bir biçimde anlaşılıyor.

Zaten avami söylemlerdeki iletiler de bunu haykırıyor.

Ne diyorlar?

Çift başlılığı ortadan kaldıracağız.

Koalisyonlara son vereceğiz.

Bu iki cümle dahi yönetimde çoğulculuğu reddeden ve % 51’e ulaşanın geriye kalan % 49’u yok farzedeceği ve ona her türlü zulmü yapmayı tabii göreceği bir yönetsel zihniyeti ilan ediyor.

Peki bu, Nebevî uygulamadan onay alıyor mu?

Kesinlikle hayır!

Zira Hz. Muhammed hiçbir zaman otoriter, oligarşik ve çoğunlukçu bir yönetim anlayışını savunmadı. Tam tersine hicret sonrası Medine’de yürürlüğe koyduğu Medine Sözleşmesi adlı mutabakat metni yönetsel çoğunlukçuluğu esas almaktaydı.

Hz. Muhammed’in Medine Sözleşmesinde kentte bulunan bütün kesimlerin hakları güvence altına alınmıştı. Sözleşmeye taraf olan Müslüman, Yahudi, Müşrik ve Hıristiyan grupların her birinin sadece mevcudiyetlerine saygı değil yönetime katılımları da söz konusuydu.

Yani deyim yerindeyse o zamanın Medine’sinde “çok partili” bir sistem inşa edilmişti. Medine’deki kabileler ve dini grupların aslında her biri modern manada bir siyasi partiye tekabül eden yapılardı.

Medine Sözleşmesi metninde kentte bulunan bütün kabileler ve dini gruplar tek tek sayılmakta, kentin yönetimininden ve dışarıya karşı savunulmasından sorumlu oldukları belirtilmekteydi.

Sözleşmeye taraf olan grupların liderlerinden oluşan bir yürütme söz konusu iken kentin önderi olarak da deyim yerindeyse günümüz parlamenter sistemlerindeki cumhurbaşkanı gibi bir emir vardı. Elbette ki o emir Hz. Muhammed idi. Hz. Muhammed’in liderliği sözleşmeye taraf olan tüm kesimlerce kabul edilmişti. Yani Hz. Muhammed kendi önderliğini dayatmış değildi.

Oysa bugün getirilmek istenen yeni anayasal düzenleme ile Türkiye’deki kültürel, dinsel ve siyasal farklılıklar yok farzedilmek istenmekte ve bu farklılıklar çoğunlukçuluğun tahakkümü ile ezilerek asimile olmakla karşı karşıya bırakılmaktadır. Böylesi bir düzenlemeyi halka kabul ettirmek için dini söylemleri kullanmak da dine rağmen bir dindarlık projesi olarak göze batmaktadır.

Hal böyleyken bu düzenlemeye her ne sebeple olurla olsun EVET demek diktaya, tek adam yönetimine ve otoriterizme evet demektir. Bu ise İslamî düşünce ve Nebevî sünnete taban tabana zıt bir zihniyetin yansımasıdır.

Daha açık ve kestirmeden söyleyelim;

Evet oyu vermek, 1400 yıl sonra bilerek yahut bilmeyerek, Hz. Muhammed’in insanlık tarihine en büyük armağanı olan Medine Sözleşmesi metnini yırtıp atarak ayaklar altında çiğnemek demektir.

Laik, demokratik, çoğulcu yönetim ve çoğulcu siyasetin zaruriliğini seküler bir dille anlatma yollarının neredeyse tümden tıkandığı günümüz Türkiye’sinde acaba Medine Sözleşmesindeki insani ve barışçı anlayışı anımsatmak, birilerini din adına girdikleri zulüm yolundan döndürmeye kafi gelir mi?

Şöyle diyesi geliyor insanın;

Cumhuriyete ve demokrasiye kıymaya azmetmiş olsanız da bari Medine Sözleşmesini yırtıp atmayın efendiler. Bari Medine Sözleşmesini hatırlayın.

Halka rağmen halkçılık yapmakla suçladığınız CHP’ye karşı dine rağmen dindarlık yapmaya çalışarak peygamberin sünnetini ayaklar altına almayın!

Bu dine kıymayın efendiler!

HAYIR’ın önünü açın!

 

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.