anadoluverumelimedya.com

2019 yerel seçimleri

Nuri Alan / Emekli Danıştay Başkanı – Cumhuriyet

Reklam alanı

YSK, İBB seçiminin yenilenmesi gibi çok önemli bir konuda, kendi içinde çelişkilerle dolu, eski kararları ile uyumsuz, hak ve adalet duygusunu yerinden oynatan ve çok kritik bir oylama ile alınmış bir karar verdi. YSK’nin anayasaya aykırı olarak yedek üyelerin de katılımı ile verdiği kararların hukuksal değeri ve sonuçları, bu kararlardan etkilenen-zarar görenlerin başvurabileceği yollar olup olmadığı gibi hususlar yürürlükteki hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilerek tartışılmalıdır.

Genel değerlendirme
31 Mart Yerel Seçimleri hukuka aykırı çok sayıda işlemle başladı ve aynı nitelikte, ancak kamuoyunda büyük tepki ve öfke yaratan bir Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı ile İstanbul yerel seçiminin birinci raundu kapandı: YSK önce AKP Genel Başkanı’nı propaganda yasaklarından muaf tutan ve partisini seçime katılan diğer siyasi partilere göre imtiyazlı hale getiren bir karar verdi. İktidar partisinin YSK’nin bu kararına cevabı gecikmedi, seçimin mevcut kadro ile tamamlanması amacı ile Başkan ve üyelerin görev süreleri anayasanın 67’nci maddesine aykırı olarak bir yıl uzatıldı. (Bu uzatmanın, AKP yönünden ne kadar isabetli olduğu YSK’nın verdiği son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali kararı ile ortaya çıktı) İstanbul Yerel Seçimleri yönünden ise oldukça vahim bir anayasa ihlali daha yaşandı: AKP’nin İstanbul adayı anayasanın 94’üncü maddesinin son fıkrası hükmünü yok sayarak uhdesinde bulunan TBMM Başkanlığı görevinden ayrılmadan, uzunca bir süre adaylık faaliyetlerini yürüttü. Yetkili seçim kurulları bu açık anayasa ihlaline sessiz kaldılar. (Bu üç konu ile ilgili ayrıntılı hukuki incelemem 19 Ocak 2019 günlü Cumhuriyet gazetesinin bu sayfasında yayımlandı)
YSK son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini ve seçimi kazanan kişinin mazbatasını iptal etti.
Bu iptal kararını ve ortaya çıkan sonucu değerli hukukçular, bilim adamları, konuyu başından bu yana özenle izleyen medya mensupları muhtelif yönleri ile ele alıp incelediler, hukuka ve Kurulun emsal kararlarına aykırı gördüler, ağır eleştirilerde bulundular. Hatta AKP içinden de eleştirilere katılanlar oldu. Bunlara eklenecek bir söz kalmadı. Bu iptal kararının ortaya çıkardığı bir sonuç var ki “hukuki garabet” örneği olarak senelerce unutulmayacak: İBB seçimini iptal eden YSK aynı hukuki çerçeve içinde cereyan eden ilçe belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği ve muhtarlık seçimleri ile ilgili herhangi bir karar vermedi.

Yerel seçimler bir bütündür 
YSK’nin İBB seçimi ile ilgili iptal kararı esas alınarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara şudur: İstanbul İlçe Belediye Başkanları, Belediye Meclisi Üyeleri ve muhtarlar hukuka aykırı bir seçimle işbaşına gelmişlerdir; buna karşın beş yıl süre ile görevlerini sürdüreceklerdir. Aynı sandık kurullarının denetiminde, aynı listede yer alan seçmenler tarafından, aynı zarfın içine konulan oy pusulaları ile seçilmiş olanlar arasında yapılmış olan bu ayrımı hiçbir hukuki gerekçeye dayandırmak mümkün değildir.
Yerel seçimler bir bütündür; adaylık ve adaylara özgü farklılıklar dışında aynı hukuk kuralları çerçevesinde yürütülür; eğer yerel seçimlerle ilgili herhangi bir hukuki sakatlık varsa ve seçimlerden biri bu nedenle iptal ediliyorsa, talep edilmemiş olsa bile diğer seçimlerin de iptal edilmesi zorunludur. YSK başından sonuna kadar seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırmaya yetkili anayasal bir kuruluştur. Kendisi de birçok kararında eşitlik, serbestlik ve dürüstlük ilkelerine vurgu yapmıştır.
Karardan kısa bir süre önce dışarıdan yapılan ağır baskılara direnemeyen YSK’nin adalete kıyan yedi üyesinin, Türkiye ekonomisine verdikleri çok büyük zararı da göz önünde bulundurarak, yapacakları vicdan muhasebesinde 2019 yerel seçimlerinin dürüstlüğünü savunabileceklerini ve kendilerini aklayabileceklerini sanmıyorum.
Sonuç olarak 2019 Türkiye Yerel Seçimleri, özellikle İstanbul seçimleri, Sayın Binali Yıldırım’ın deyimini de hatırlayarak, baştan sona lekelenmiştir; pislenmiştir. Ancak bu seçimlerin toplumda oluşturduğu olumlu bir gelişmeyi de gözden kaçırmamak gerekir. Son yerel seçimler ve YSK’nin bu seçimler nedeniyle vermiş olduğu hukukla uyumsuz kararlar tepkisiz ve kaderci görünümdeki toplumu sarsmış ve hareketlendirmiş; sağduyu sahibi yetenekli liderlerin önderliğinde, doğru yönlendirildiği zaman demokratik tepki vermeye istekli ve hazır olduğunu ortaya çıkarmıştır. Toplumun bu enerjisinin ayakta kalmasına herkes elinden geldiğince destek olmalıdır.

YSK’nin toplantı ve karar yeter sayısı
Anayasanın 79’uncu maddesine göre YSK yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurulları’nca kendi üyeleri arasından seçilir. Üyelerin tamamı kendi aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçerler. Başkan ve Başkanvekili dışında, ’59argıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. 79’uncu maddenin bu kuralları değişikliğe uğramamış olup halen yürürlüktedir. Anayasada YSK’nin çalışma usullerine, toplantı ve karar yeter sayılarına ilişkin başka bir hüküm bulunmadığı gibi bunların kanunla düzenleneceğine dair herhangi bir kurala da yer verilmemiştir. Bu durumda YSK’nin toplantı ve karar yeter sayılarının, 79’uncu maddedeki kurallar esas alınarak belirlenmesi gerekmektedir.
Bu madde asıl üye-yedek üye ayrımı yaptığına ve YSK’nin toplantı ve karar yeter sayısı konusunda bir kural da getirmediğine göre toplantı yeter sayısı asıl üyelerin sayısına eşittir, yani yedidir; karar yeter sayısı da salt çoğunluktur, yani dörttür.
Anayasanın asıl üye, yedek üye ayrımını yaptığı bir kurulda, asıl üyelerin herhangi bir nedenle toplantıya katılamadığı veya asıl üyeliklerde boşalma olduğu durumlar dışında, yedek üyeler toplantıya ve karara katılamazlar.
Yasaya aykırı olarak toplantıya katılan bir üyenin dahi görüş ve fikirleriyle kurulu etkilemesi, verilecek kararın yönünü değiştirmesi mümkündür. Aksi düşünce anayasa kurallarının uygulanmasında keyfiliğe yol açar.

Daha önceki uygulamalar
Türk hukukunda yedek üye uygulamaları mevcuttur: Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasasının 145’inci maddesine göre on beş asıl beş yedek üyeden; 1982 Anayasası’nın 146’incı maddesine göre on bir asıl, dört yedek üyeden kurulmuştur. 1982 Anayasası’nın 146’incı maddesi 2010 senesinde 5982 sayılı yasa ile değiştirilip yedek üyelik kaldırılıncaya kadar asıl üyeliklerdeki sürekli ve geçici boşalmalar dışında yedek üyeler Anayasa Mahkemesi’nin toplantılarına ve kararlarına katılmamışlardır.
YSK’nin seçimle ilgili idari işlemlerinin yerine getirilmesinde yedek üyelerin görevlendirilmeleri gerekli ve yerindedir; yasaya aykırı değildir.
YSK anayasanın yargı bölümünde ve Yüksek Mahkemeler arasında yer almamış olmakla beraber, üyeleri Yüksek Mahkeme üyeleri arasından seçilen, şikâyet ve itirazları incelerken yargısal nitelikte görev yapan ve bunlar hakkında kesin kararlar veren, kararları aleyhine başka bir merciye başvurulamayan özgün (nev-i şahsına münhasır) anayasal bir kurumdur. Dolayısıyla asıl üyelerden haklı nedenlerle katılım sağlanamadığı durumlar dışında, yedek üyelerin kararlara katılmaları mümkün değildir; bu şekilde verilmiş kararlar anayasaya aykırı olur.
YSK’nin teşkilat ve görevleri ile ilgili kanunda (7062/5m) Kurulun karar verme usulü ile ilgili bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre Kurul, kararlarını salt çoğunlukla verir; oyların eşitliği halinde Başkan’ın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar alınır. Bu hüküm, anayasanın öngördüğü toplantı nisabının dışında bir sayı ile toplanmaya izin verdiği için anayasaya aykırı olduğu gibi, sayısını belirlemeden herhangi bir çift sayı ile toplanmaya imkân sağladığından keyfiliğe yol açacak içerik de taşımaktadır. Dolayısıyla bu madde hükmü esas alınarak yedek üyelerin katılımı ile karar alınamaz.
YSK’de uygulama uzun seneler anayasaya uygun şekilde yürütülmüş, kararlar asıl üyelerin katılımı ile alınmıştır. Zaman yetersizliği nedeniyle başlangıcını saptayamadığım bir tarihten bu yana, YSK yedek üyelerin de katılımı ile ve anayasaya aykırı bir şekilde on bir üye ile toplanmaktadır. Bu durum siyasi partiler ve ilgililer tarafından da benimsenmiş görünmektedir.
Düzenleyici hukuk kuralının bulunmadığı alanlarda, gelenekselleşmiş uygulamalara hukukilik tanımak mümkün olabilir. Ancak ortada Anayasa’nın açık bir hükmü mevcut iken, ilgililer tarafından susmak suretiyle kabullenilmiş olsa bile, anayasaya aykırı bir uygulamanın sürdürülmesi mümkün değildir.
Önemli görevler üstlenmiş bir kurulun bütün üyeleri ile toplanmasının, daha iyi ve hukuka uygun kararlar alınmasına neden olacağı da ileri sürülebilir. Ancak bu bir “yerindelik” görüşüdür ve bir anayasa kuralı bu nedenle ihmal ve ihlal edilemez.
YSK, anayasanın 79’uncu maddesindeki üyelerinin statüsü ile ilgili düzenlemeyi ve eski uygulamalarını da gözeterek on bir üye ile toplanıp karar almasının hukuki dayanaklarını topluma açıklamak zorundadır.
YSK, İBB seçiminin yenilenmesi gibi çok önemli bir konuda, kendi içinde çelişkilerle dolu, eski kararları ile uyumsuz, hak ve adalet duygusunu yerinden oynatan ve çok kritik bir oylama ile alınmış öyle ’62ir karar verdi ki; bugüne kadar ele alınmamış hukuki bir sorunun gündeme taşınmasına neden oldu. Konu önemlidir; bilim adamları ve hukukçular tarafından ayrıntılı olarak incelenmelidir.

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.