anadoluverumelimedya.com

ALMAN İSTİHBARATININ TÜRKİYE OPERASYONU

ALMAN İSTİHBARATININ TÜRKİYE OPERASYONU
Talip Doğan KARLIBEL -kitap özeti-
Diğer Batılı ülkeler gibi, Almanya da Türkiye’nin yapısını bozmak ve düzenini değiştirmek isteyen örgütlere zemin hazırlamış, desteklemiş, her çeşit yardımda bulunmuştur.
Almanya, yüzyıldan fazla zamandır kendisine yakın olan, dünyada her türlü platformda kendisini dost olarak gören ve her konuda istediği desteği sağlayan bir ülkeye gerekli desteği ve ilgiyi göstermiş midir?
Bunun cevabını olumlu olarak vermek çok zor.
Çünkü çoğu ülke, özellikle Almanya, uluslararası siyasette ve tüm devlet ilişkilerinde duygusal hasletlere, diğer tüm büyük devletler gibi önem vermez.
Biz, millet olarak tüm siyasi ilişkilerimizde kendi çıkarlarımızı duygusal nedenlerle arka planda tutarız.
Dünyada hiçbir millet duygularıyla hareket etmez. Eğer öyle hareket etselerdi Kıbrıs’ı ilk önce Arapların tanıması gerekirdi.
Bununla ilgili tarihimizde yüzlerce örnek vardır. Maddi yetersizliklerimiz, üretimsizliğimiz ve derinlemesine siyasi bilinçsizliğimiz, bizi psikolojik olarak özellikle Batılı dostlarımız karşısında aşağılık kompleksine itmekte ve onların karşısında her zaman hakkımızı aramada yetersiz kalmamıza neden olmaktadır.
Diğer Batılı ülkeler gibi Almanya da Türkiye’nin üniter yapısını bozmak için çalışan ve anayasal düzenini değiştirmek isteyen örgütlere ve gruplara zemin hazırlamış, onları desteklemiş, onlara maddi ve manevi yardımda bulunmuştur.
Dünya üzerinde ne kadar küçük devlet olursa, kendilerinin gücünün o denli büyük olabileceğini gördüğü için gerçekçi davranmış, gerek Yugoslavya’nın ve Çekoslovakya’nın bölünmesinde, gerek Romanya, Macaristan ve Polonya’nın siyasal yapısının değişiminde gerçek anlamda rol almıştır.
Bunları zayıflatıp kendi oyun alanı haline getirmiştir. Bu arada Türkiye’nin bölünmesi ve parçalanması da tüm diğer ülkeler gibi, Almanya’nın da işine gelmektedir.
73 milyon nüfusuyla Almanya’nın arka bahçesi olamayacak kadar büyük bir ülkenin AB’ye girmek istemesi, Almanya’yı tedirgin etmektedir.
Bu nedenle de AB karar mekanizmalarına; Avrupa Konseyi’ne, Avrupa Birliği Parlamentosu’na, Avrupa Birliği Komisyonu’na, ekonomik ve sosyal komitelere; Türkiye’nin girmemesi için “imtiyazlı ortaklık” teklifi getirilmiştir.
Bu teklifi yapan Hıristiyan Demokrat Parti ve Avrupa Birliği Parlamentosu Hıristiyan Birlik Grubu, Türkiye’yi “aday” (candidate) ülke olarak değil “adaylığa rıza gösteren” (acceding countries) ülke olarak görmektedir.
Son yüzyılda Türkiye’nin yok olma eşiğine gelmesinin, milyonlarca insanını kaybetmesinin ve acılar çekmesinin nedeni Almanya ve onun emperyalist isteklerine alet olmasıdır.
Almanya, Türkiye’nin bu vefakâr davranışını kendi topraklarında birçok yıkıcı ve bölücü örgüte destek vererek göstermiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin tüm anayasal sistemini çökertmek isteyen veya bölmek isteyen tüm siyasi ve askerî güçler, Almanya topraklarında yeşermiş, büyümüş ve tehdit edici boyutlara erişmiştir.
Bu örgütlerin siyasi yapılarının hepsi Alman devlet yapısının tam tersi uzaklıkta ve uzlaşmaz bir noktadadır. Ancak menfaatler ortak ve aynı yöndedir.
Almanya bir hukuk devletidir.
Kanunlar karşısında herkes eşit haklara sahiptir.
Diğer Batılı ülkeler gibi, kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için, her türlü riski göze alabilecek şekilde tasarlanmıştır. Almanya, dünya düzeninde, ekonomik güç dengesinin hassas düzeneğinde süper güç olarak kaldığı sürece, her türlü doğal kaynağı, petrolü, nükleeri, altını, diğer değerli madenleri her zaman takip etmek ve kendi pozisyonunu sağlam tutmak amacındadır.
Nükleer gücü kendisi, kendi ülkesinde ortadan kaldırmak isterken başka ülkelerde kurmaya çalışmakta, altın madenlerinin işletilmesini çevreci baskılarla durdurmak isterken, dünya borsalarında altın alım satımında ön saflarda yer almaktadır.
Müttefiki gördüğü ülkelerin ekonomik büyümelerini desteklediğini gösterirken, kendi bankaları yoluyla bir gecede milyarlarca markı veya Euro’yu vakumlayarak, ülkelerin malî krizlere girmesini sağlamış ve ekonomik krizlerden sonra salık verdiği özelleştirmenin ucuz nimetlerinden faydalanıp, birçok stratejik değerleri, diğer batılı ortakları ile ucuza kapatma başarısını göstermiştir.
Türkiye, dışarıdan kendine yönelen tehditleri görmezden gelemez.
Bunları kendi gençliğiyle paylaşmalı ve onları bilinçlendirmelidir.
En acı olanı ise maalesef toplum kendi geleceğini ve zenginliklerini çaldırmak istemeyen ve kendi milletine sahip çıkmaya çalışan kendi öz evlatlarını unutuyor.
Katledilmelerine veya bir köşede kalmalarına seyirci kalıyor.
Hangi siyasi görüşte olursa olsun, kendi ülkesine hizmet etmek isteyen, halkının refahını düşünen tüm insanlarına sahip çıkmalı, onlarla bir bütün olmalıdır.
Türkiye tarihini unutuyor, köklerini unutuyor.
İçinde barındırdığı tüm zenginlikleri kusmak istiyor, fakat yerine koyacağı hiçbir değerinin olmadığını bilmiyor.
Dinî inançlarını kendince yaşamıyor, millî hasletlerini kendince inceleyemiyor, kendini kendi gibi görmek istemiyor ve kendi kendinden korkuyor, çekiniyor.
Irksal, inançsal, siyasi duruşunda, bölgede, dünyada ve hatta kendi içinde çok büyük bir güç olduğunu unutuyor.
Bu coğrafyada var olduğu müddetçe büyük güçlerin oyun alanında ve onların savaş bölgesinde olduğunu unutuyor.
Sakin, sessiz bölgelerde yaşayan gelişmiş ülkelerin refahına hayıflanıyor.
Dünyanın en tehlikeli yerinde yaşadığını unutuyor. Refah ve mutluluğun asla reva görülemeyeceği bir yerde…
Bahsettiğimiz ülke, bizim üzerinde yaşadığımız vatanımız. Dünya’nın en stratejik bölgesinde nefes alıp veriyor.
Ortadoğu’nun ve Avrasya’nın geçit noktasını oluşturuyor, binlerce yılın izlerini taşıyor.
Ölümü ve yaşamı, var olmayı ve yok olmayı, hepsini birlikte yaşıyor.
Tüm güçlerin hareket noktası… Dünya ticaretinin, hatta medeniyetinin dönüm noktası; gelecek elli yılın ülkesi…
Bu ülkenin insanları bin yıldır batıya yürüyor.
Dünya’da hiçbir millet bu kadar uzun zaman yürüyemez ve çok az ülke vardır ki bu denli üzerine oyunlar oynanan, bahisler açılan yine çok az ülke vardır, bu kadar çeşitli kültürü içinde barındırıp yoluna devam edebilen; düşse de kalksa da yoluna devam etmiş, kaybetse de kazansa da var olmak isteyen…
Bunu hiçbir ülke başaramadı; hepsi parçalanıp ayrıldılar ve bu oyunun baş aktörlerinin arka bahçesi oldular.
Bu kitapta, Türkiye’deki Alman vakıfları, ulusalcı çeteler, Necip Hablemitoğlu, Özdemir Sabancı ve Hrant Dink suikastlarını, Alman gizli örgütlerinin ve yerli işbirlikçilerinin iz bırakmadan, ustaca oynadıkları oyunları ve bu kitabın anlatmak istediğinin çok ötesindeki farklılıkları anlamaya ve düşünmeye çalışacaksınız.
Türkiye’de Alman Vakıfları
Türklerin Almanya’da bulunmaları bir keyfiyet nedeniyle değil, bir zaruret sonucudur.
Verdikleri mücadele de, Alman Derin Devleti’nin asimilasyon politikasına karşı kimliğini koruma savaşıdır.
Alman Vakıflarının Türkiye’deki Mevcut Durumları; “Alman vakıfları, Türkiye’nin cennetine talip olmuşlar, biz ise, Almanya’nın cehenneminde yaşıyoruz.”
O nedenle Alman vakıfları ile Türk kuruluşlarını kıyaslamak abesle iştigaldir.
Onların, Türkiye’de nüfuz alanları geniş… Para pul sıkıntıları yok, diledikleri gibi at oynatıyorlar, hareket sahaları geniş; partiler, üniversiteler, sendikalar, gazeteler, barolar, belediyeler ve marjinal uç kesimler kapılarını sonuna kadar açmış etkinliklerine ev sahipliği yapıyorlar.
En üst makamdan en alt kademelere kadar (TSK ve emniyet hariç) etkinliklerinde buluşturuyorlar. Projelerini Türk hükûmetlerine kabul ettiriyorlar.
Kendi devletlerinden, istedikleri projeleri ve malî desteği alıyorlar.
Gelecekte, ülkelerinin menfaatini büyük oranda bu topraklarda görüyorlar. O halde, “Türkiye’de ne işler çeviriyorlar” soruları gülünç değil mi?
Alman Gizli Servislerinin Türkiye Operasyonları, Talip Doğan Karlıbel, Neden Kitap, İstanbul 2007

Reklam alanı
About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.