anadoluverumelimedya.com

Kamuoyu, Tanzimat, 21. Yüzyıl / Bölüm1

Dr. Orhan Koloğlu / Tarihçi, yazar

Reklam alanı

Bazı düşünür ve yazarlarımızın son zamanlarda sürekli olarak “Türk Kamuoyunun dinamik olmamasından” hatta “toplumumuzda sağlıklı bir kamuoyu bulunmamasından” yakındıkları görülüyor. Bizden daha ileri hatta daha geri düzeydeki bazı toplumların olaylar karşısında gösterdikleri tepkilerin bizde görülmemesini bu yakınmalarına temel yapıyorlar. Bu yaklaşımın kökeninde, toplumların özgüllüğünü unutmanın yanısıra, kamuoyunun niteliği konusunda geçen yüzyıla ait bir anlayışın hala sürdürülmesinin yattığı farkediliyor.

Çok uzun süre “kapalı” olarak yaşamış bir toplumda eskinin izlerinin birdenbire silinmemesi – çoğulcu demokrasi deneyiminde ısrarcı da olsa – doğaldır. Bunun aşılması özlemini ileri sürenler bir oranda hoşgörüyle karşılanabilir. Oysa, kamuoyu kavramının tanımlaması üzerinde 21. yüzyıla girerken dünyada varolan consensus’ün bu yazılara yansımamasından doğan yanılgı, aynı hoşgörüyle karşılanamaz. Çünkü bunlarda tek ve egemen bir kamuoyu bulunduğu görüşü devam ettirilmektedir.

 

KAMU (PUBLIC) KAVRAMININ EVRiMi

İnsan yapısı gereği çoğulcudur. Yani toplum içinde yaşadığı andan itibaren insanlar tek bir görüşün, tek bir düşünüşün peşine takılmamışlardır. Aksine çeşitlilik  esas olmuştur. Bunlar içinde birinin ağır basması ise hiçbir zaman diğerlerinin mevcut olmadığı anlamını taşımaz. Daha açık bir anlatışla, ne totaliter rejimlerde. ne de tek bir inancın egemen sayıldığı (İslam gibi) toplumlarda, tek bir kamuoyunun var olduğu ileri sürülemez. Bastırılmış, açıklanmasına izin verilmemiş de olsa, kamuoyu daima birden fazladır. Ve bunlar birbirine karşıt olabilirler.

Gerçi kamuoyu insanın ilk toplumsal yaşama girmesiyle birlikte başlamıştır ama, insanın kamuoyunun rolünün bilincine varması, uzun  bir süreçten sonra gerçekleşmiştir. Bunun için hümanist akımların gelişmesi, evrensel özgürlük kavramlarının oluşması, bireyin ekonomik bağımsızlığı kavramının su yüzüne çıkması gibi koşullar gerekliydi. Habermas, batı toplumlarında kamuoyu (Public Opinion, Opinion Publique, öffentliche Meinung) kavramının evrimini irdelediği önemli eserinde, public ve opinion sözcüklerini ayrı ayrı ele alıp, tam karşıt anlamlar taşırken hangi değişimlerle

bugünkü anlama ulaştıklarını ortaya koymuştur.

Bugün, kamu=public denilince  “kapalı” karşıtı olan “herkese açık kurumları ve bütün bireyleri” anlıyoruz. Oysa public sözcüğü tarihsel olarak bunun tam tersi bir içerikle ilk kez dillerde yer almıştır. Eski Yunan’da ve oradan alan Roma’da sadece bir sınıfın, “özgür  vatandaşları” belirleyen bir kavramdır. Her bireye ait olan “oikos”un karşıtıdır. Dolayısıyla yalnız belli haklar tanınmış üstün sayılan bir grubu belirler. Toplumun diğer bireyleri aşağı sınıf insanlardır ve public’den sayılmazlar.

Orta çağlarda public, soylular ve seçilmişlerle eş anlamlıydı. Prens’in hükümdarın yaptıklarına “public” deniyordu. İtalyanca’da publicare “prens için el koymak” anlamını taşıyordu. Açıkçası public bugun anlaşılanın tam tersi anlam taşıdığı gibi, bugün “özel” anlamına kullanılan “private, privé” sözcüğünün içeriği de tam tersiydi. “Özel Asker” (Feodallerin özel askeri) karşılığı olarak “common soldier” deyimi kullanılıyordu. l6. yüzyıldan itibaren “private, privé” sözcüğü, public yani devlet mekanizmasının dışında kalanlar için kullanılmaya başlanmıştır. Public, hükümdar ona hizmet edenler (public person): ve devlet daireleri (public office) için kullanılıyordu. Zamanla toplumun yararı için çalışır” sayılana “public person”, kendi özel çıkarını kovalayana da “private person” deyimi yerleşmiştir.

Luter ve arkadaşlarının başlattıkları Reform akımı ile dinin de private affair (özel iş) alanına sokulması, devlet gücünün karşısında ticaret burjuvasının kökleşmesi, bu kavramlari yeni bir degişime uğratmıştır. Burjuva çevresi public ile private’ın karışmasından yararlanarak kendi yapısını oluşturma dönemine girmiştir. Bu çağlarda devletlerde mali mekanizmanın belirgin bir ağırlık kazanması karşısında hükümdarlar da, kişisel müklerini devlet malından ayırmaya başladılar. Böylece, eskiden hükümdarlarla eş anlamda olan public artık sarayı belirtmez oldu, devlet mekanizmasını gösterdi. Yine aynı dönemde kapitalizmin etkisiyle üretim işlevinin “privatization = özelleştirme” eğilimi daha da belirginleşti. Böylece public çevresi karşısında net bir private=özel çevre belirmiş oldu.

  1. yüzyılda basının belirmesi yeni bir aşmaya yol açtı. Burjuvalar kontrolları altındaki “özel haber” akımının işlerine geldiği kadarını dışarı yansıtmaya başladılar; hükümetler de bu yeni aracı kendi amaçları için kullanmaya çalışıyorlardı. Böylece ikisinin dışında gazetelerin lhaber vermeyi hedef aldıkları bir kütle belirdi: Publicum. Nitekim Fransız başbakanı Richelieu “public’e yararlı şeyler yapmak amacıyla” gazete yayınlattırdığını açıklamıştır. Böylece public kavramı devleti belirler olmaktan çıkmış oluyordu.
  2. yüzyılda ” homme commun = sade insan” a hizmet fikri daha da yaygınlaştı. Böylece “public power”ın karşısında “publicum” bir denge unsuru olarak belirdi. Mercantilizmin daha yaygınlaşmasıyla burjuvazi kütleyi devletten çok kendine bağlamayı başardı. Bu arada, basının Avrupa’ya göre daha özgür bir ortamda geliştiği İngiltere’de “publicity” kavramı belirdi: Kamuya açıklama, ilan.

Diğer yandan siyasal olmayan, sanatsal ve edebi nitelikli bir public boyutu da belirdi. Tiyatrolarda, özel salonlarda oluşan, kültürün bir meta haline gelmesinden doğan bir oluşumdu. Sanat ve edebiyat tüketicisi, eleştiricisi bu kütleler genellikle kahvehanelerde toplanıp gazete okuyor, fikir alışverişinde bulunuyorlardı. l8. yüzyılda yalnız Londra’da bu tür 3000 kadar kahvehane vardı ve buralarda soylularla aydınlar karışıyor, kaynaşıyorlardı. Başlangıçtaki burjuva kamu çevresi soylulara bağımlıyken, şimdi, kökeni salt burjuva olan bir public ortaya çıkıyordu. Artık yazar, eseri ve public arasındaki ilişki tam anlamıyla değişmişti. Burjuva public özeli (private) ve tartışmayı her şeyin üzerinde tutuyor,  monarşik sisteme karşı dikiliyordu. Merkantil ekonominin özelleştirdiği çevrenin çıkarlarının “public” niteliğiyle tartışılması, artık Klasik Yunan public’inin tam tersi bir yere oturtulmasıydı.

Avrupa’da private konusundaki tartışmalar mutlak iktidar prensibinin baş aşağı edilmesi sonucunu yarattı. Hükümdarın iradesine bağlı yasalar yerine insan aklının temel olacağı yasalar fikri belirdi: Ve yasaların tek yasal kaynağı olarak “public opinion” düşüncesi ortaya çıktı. Aynı zamanda da yeni bir çatışma belirdi. Burjuva public ile halk (kütle)  public’i bazı noktalarda birleşmekle birlikte çok yerde de çatışıyordu. Siyasal işlevi olan bir public  çevre ilk kez 18. yüzyılda İngiltere’de belirdi. Avrupa hala

sansür altındayken İngiltere’de siyasal gazetecilik başladı. Gazeteler çok yüksek tirajlarıyla kütlelerin bilinçlenmesinde ve kamuoyu oluşmasında çok etkili oldular.

İngiltere’de soylular, burjuva sermayesi ve bürokrasi birlik olarak kralın karşısına dikilir ve public power’da rol oynarlarken Fransa’da burjuvalar, kralla birlik olan soylular ve bürokrasinin dışında kalmışlardı. Kral bu gücü geniş şekilde tekelinde tutuyordu. Bunun sonucunda İngiltere’nin uzun bir süreç içinde evrimle gerçekleştirdiğini (yani siyasal çoğulcu bir tartışmaya alışmış bir public için gerekli kurumları), Fransa’da  Devrim, gecikmiş olarak patlamayla sağladı. Buna karşılık bu kurumlar yasal düzenlemelere (özellikle anayasa) bağlanmakla, İngiltere’dekilerden çok daha kesin çizgilere sahip bir public bilincinin belirmesine tanık olundu.

Fransız Devrim’inin anayasasıyla şekillenen public kesim’in siyasal işlevleri kısa zamanda bütün Avrupa tarafından benimsendi. O dönemde Devrim’e karşı eylem yapanlara “empoisonneurs de l’opinion publique = kamuoyu zehirleyicileri” deniyordu. Tüm bireyler için özgürlük arayışı topluma öylesine köklü şekilde yerleşti ki, Devrim’in başa geçirdiği Napolyon’un yeniden uyguladığı sansürü kaldırmak şerefini krallar üstlendi. Daha l792’de de İngiliz parlamentosunda bu yeni ” “public” kavramı tartışılıyor ve Fox adlı konuşmacı “Kamuoyunu oluşturan o kütle parlamento tartışmalarının dışında tutulacak yabancılar değillerdir; parlamentonun mutlakiyetçiliği artık yerini onların egemenliğine bırakmalıdır” diyordu.

Artık sense of people, vulgar opinion, common opinion deyimleri terkedilmişti, public opinion kullanılıyordu. Kapitalist ekonomi yayıldıkça ve üretimin “özel”leşmesi pekiştikçe, özel haklar sistemi de Batı’da yavaş yavaş bütün toplumlara egemen oldu ve geriye alınamaz bir nitelik kazandı.. Özel hukukun kodifikasyonu ile sınıftan ve devletten arınmış bir  ‘private=özel” ortaya çıkıyordu. Artık iktidarın kontrolü dışındaki özel haklar düşüncesi tam egemen olmuştu. Bu, Roma hukukundaki yerel otoriteye bağımlı özel haklar düşüncesinin tamamen terkedilmesi demekti. 19. Yüzyıl liberalizmi her alanda serbest rekabeti istiyor, bu amaçla publicity’yi yani konuların kamuya açıklanmasını savunuyordu. Bu dönemde gazete yazarlarına publiciste denilmesi bu yüzdendir. Burjuvazi böylece halk kütlelerini hükümdara karşı yanına almayı tasarlıyordu. Bürokrasi ve orduyu hala mekanizma olarak elinde tutan hükümdarlar ise, böylece oluşturulmak istenen sivil topluma karşı gizlilik yanlısı (publicity karşıtı) oldular.

 

Halkın tam desteğini sağlayabilmek için burjuvalar herkes için tam serbestlik ilkesini ısrarla öne sürdüler. Ama bu evrensellik iddiasına rağmen 19. yüzyılın koşullarında bu public’den sayılabilmek için kültür düzeyi ve mülkiyet, belirleyici kriter sayılıyordu. Burjuvanın çıkarları ulusun çıkarları yerine konmuştu. Burjuva olmayı kısıtlayıcı kurullar bulunmadığına göre, bireylere düşen görev burjuva olmanın yollarını aramaktı. Böylece public içinde yer alabilirlerdi.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 1992-1993

görsel: istanbul.net.tr

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.