anadoluverumelimedya.com

Suriye’de hassas süreç

Fikret Akfırat / Aydınlık

Reklam alanı

Üçüncü haftasını tamamlamak üzere olan Zeytin Dalı Harekatı ile Moskova bildirisi ve Astana görüşmeleriyle başlayan bölgesel çözüm çabası, çok hassas bir aşamaya ulaştı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Afrin’deki stratejik terör noktalarını temizlerken, bir yandan da Astana’da kararlaştırıldığı üzere İdlib’de çatışmasızlık bölgesi gözlem noktalarının kuruluşuna devam ediyor.

Özellikle İdlib’deki durum hassas.

Hassas çünkü sahada birbirinden farklı ve birbiriyle çatışan çok sayıda aktörün bulunduğu bir bölge olan İdlib’de çok sayıda değişkenin hesaba katılması gerekiyor. İdlib’deki gelişmeler Afrin’i, Afrin’de olanlar da İdlib’i etkiliyor.

RUSYA VE İRAN’IN TAVRI

Harekât’ın ilk günlerinde hem Rusya hem İran’daki yetkili makamlardan operasyona karşı bir çıkış olmadı. Çünkü bu harekât, Suriye’deki emperyalist müdahalenin durdurulması ve barışçı çözüm masası kurulması için başlatılan Astana sürecinin ürünüydü. Dolayısıyla Astana’da kurulan masanın Türkiye ile birlikte garantörleri olan Rusya ve İran resmi açıklamalarla olmasa da, eylemleriyle Harekât’a onay verdiler. Aynı zamanda Suriye’ye resmi bildirim yapıldı ve iki Ordu’nun karşı karşıya gelmemesi için üst düzeyde dolaylı, sahada da doğrudan görüşmeler yapıldı.

SURİYE’NİN TAVRI

Suriye yönetimi ise, TSK’nın Afrin operasyonunu resmi olarak işgal olarak niteledi. Suriye’nin egemen bir devlet yönetimi olarak bunu yapmaması beklenemez. Çünkü bir devlet kendi egemenliği altında yabancı bir ordunun bulunmasına ancak kendi anayasası çerçevesinde anlaşmayla izin verebilir. Öteki türlü egemenlik iddiasından vazgeçmiş olur.

Bu konuda önemli bir örnek, TSK’nın Irak’a yönelik sınır ötesi harekatları sırasında Bağdat’ın aldığı tutumdur. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren yoğunlaşan TSK’nın Irak’taki sınır ötesi operasyonlarında Bağdat yönetimi hemen BM’ye egemenlik ihlali başvurusu yapardı. Oysa Türkiye, bu operasyonları Bağdat’ın bilgisi dahilinde yapıyordu. Irak’ın bu yola başvurmasının nedeni, 1991’den sonra fiilen elinden alınan kuzey bölgesinin egemenlik sınırları içinde olduğunu BM nezdinde tescil ettirmek içindi.

Suriye’de son operasyon için benzer bir durumdan söz edilemez. Çünkü Suriye ile eşgüdüm yok. Dahası Suriye’deki meşru yönetim yok sayılıyor. O nedenle Esad yönetimi, Zeytin Dalı Harekâtı’nı, Suriye’yi bölmeyi amaçlayan ABD destekli PKK’yı hedeflemesine, dolayısıyla Suriye’nin de lehine olmasına rağmen, “egemenliğinin ihlali” olarak değerlendiriyor.

İRAN’DAN ÜST ÜSTE AÇIKLAMALARIN ANLAMI

 

Öte yandan, Harekât’ta üçüncü hafta tamamlanırken, Erdoğan yönetiminin Suriye’deki Esad yönetimine karşı olan tavrı, Türkiye’nin Astana’daki ortakları İran ve Rusya’nın kuvvetli itirazlarına neden oluyor. Bu çerçevede, İran’dan üst üste “Harekât bir an önce sona erdirilmeli” açıklamaları önemle kaydedilmeli. Önce Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, “Harekât’ın bölgedeki istikrarsızlığı artıracağını” savundu. Ardından Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani İran’ın tavrını konuyla ilgili soru üzerine şöyle açıkladı:

“Bir ülkenin ordusu başka bir ülkenin topraklarına o ülkenin hükümeti ve halkı izin verdiği zaman girebilmeli. Bizim ilkemiz budur. Eğer sözkonusu ülke karşıysa bunun doğru bir hareket olduğunu düşünmüyoruz”.

Ruhani’nin sözlerinin anlamı açık: Türkiye’ye “Suriye ile bir an önce anlaş” diyor. Rusya’nın da benzer bir tavır içinde olduğu biliniyor.

Buna karşılık, Tayyip Erdoğan yönetimi, Esad düşmanlığını sürdürüyor.

PROVOKASYON ZEMİNİ

Bu durum, TSK’nın harekât düzenlediği iki bölgede de provokasyona açık bir zemin yaratıyor. Özellikle İdlib’deki çatışmasızlık bölgesi gözlem noktası için harekete geçen TSK birliklerine bir hafta içinde iki defa saldırı yapıldı. Her iki saldırının da Suriye ya da Şam adına sahada savaşan İran yanlısı milislerce gerçekleştirildiği iddia edildi. Genelkurmay Başkanlığı ilk saldırıdan sonra bu iddiayı yalanladı ve saldırının “bölücü terör örgütü” mensuplarınca düzenlendiğini açıkladı. İkinci saldırı ile ilgili olarak yapılan Genelkurmay açıklamasında ise saldırının failleriyle ilgili sadece “terör örgütleri” nitelemesi kullanılması dikkat çekti.

İdlib’de birden fazla grubun etkinliği var. Bunların bir kısmı doğrudan tümüyle ABD tarafından kontrol ediliyor. Bu grupların, Suriye ya da İran tarafından düzenlenmiş görünecek eylemler yapma olasılığı çok güçlü.

Öte yandan TSK’nın gözlem noktası oluşturmak için yöneldiği bölge esas olarak İran destekli grupların bulunduğu alanlara çok yakın bir yer. Erdoğan yönetiminin Esad düşmanlığını sürdürmesi, Suriye Ordusu ve destekçileriyle TSK’yı karşı karşıya getiriyor. ABD’nin böyle bir gelişmenin pususuna yattığı çok açık. Bu nedenle, Erdoğan yönetiminin hızla Esad düşmanlığını terketmesi ve TSK’nın Suriye Ordusu ile sahada işbirliğini hayata geçirmesi zorunlu.

ESAD DÜŞMANLIĞININ AĞIR SONUÇLARI

Fırat Kalkanı Harekâtı, Türkiye’nin Rusya ve İran ile doğrudan, Suriye ile dolaylı olarak anlaşmasıyla başlamıştı. Fırat Kalkanı Harekâtı ile hem Suriye hem Türkiye kazançlı çıktı. Sahanın gerçeği, Türk Ordusu ile Suriye Ordusu’nu yan yana getirmişti. Sahadaki durum, Astana süreciyle dolaylı olarak siyaset düzlemine de taşındı. Fakat, dolaylı ilişkiyle üstesinden gelinemeyecek bir tehditle karşı karşıyayız. Türkiye, PKK ile değil, onun arkasındaki güç olan ABD ile cephe cepheye gelmiş durumda. ABD’nin Suriye’yi PKK eliyle bölme planı, ancak Suriye ile işbirliği halinde Rusya ve İran’ın desteğiyle bozulabilir. Bu nedenle artık Suriye’nin toprak bütünlüğünün tek güvencesi olan Esad yönetimi ile el sıkışmak dışında bir çözüm kalmadı. Dahası bu adımın atılmadığı her gün, Türkiye’nin ulusal güvenliği için telafisi mümkün olmayan ağır sonuçların büyümesine neden oluyor.

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.