anadoluverumelimedya.com

O Meclis, 23 Nisan 1920’de açıldı, ister kutlasınlar ister kutlamasınlar…

MURAT SEVİNÇ

Reklam alanı

Parlamento (konuşulan yer)‘danışılan’ ve ‘görüşülen’ bir kurum, mekân, güç. Modern Batı demokrasilerinin ana örneklerinde burjuvazinin iktidarı ele geçirişinin, zaferini ilan edişinin sembolü.

Divan’ın 17’nci yüzyıl sonlarından itibaren etkisini giderek yitirdiği Osmanlı’daysa, kaçmakta olduğu nicedir fark edilen Batı treninin bir vagonuna tutunabilme kaygısıyla, 18’inci yüzyıl sonunda III. Selim’le meşveret (danışma) yöntemi denenmeye çalışılır ancak koşullar nedeniyle başarısız olur. II. Mahmut tarafından kurumsallaştırılan ‘meclis’, toprağımızın 1876 tarihli ilk anayasası Kanun-u Esasi’yle anayasal düzenin parçası haline getirilir. Tüm sorunlarına ve II. Abdülhamit’in tartışılmaz gücüne/etkisine karşın, Rusya henüz mutlak monarşiyle yönetiliyorken Osmanlı idaresini ‘meşruti’ hale getiren bu ‘ferman’ anayasa, Türkiye’nin hukuk/anayasa geçmişinin ne denli zengin ve köklü olduğunu sergilemesi açısından önemli bir örnek.

Sonrasında, 1878’den 1908’e dek Abdülhamit istibdadı, 1906-1907’den itibaren -artık yapısı değişmiş- İttihat ve Terakki’nin 1908 ardından iktidarı çeşitli biçimlerde kontrol edişi, 1913’ten itibaren bu kez İT despotluğunun başlayışı, I. Dünya savaşı vs. 30 Ekim 1918’de imza edilen Mondros…

Kurtuluş Savaşı başlarken elde kalan, daha doğrusu sömürücü devletler tarafından lâyık görülen toprak, 1820’lerden itibaren başlayarak neredeyse 100 yıl boyunca ‘anavatan’ını kaybeden Osmanlı’ya bırakılmış, yoksul Anadolu toprağıdır.

Mondros sonrası yaşananlar, üç dört yıllık askeri/siyasi savaş ve kuruluş yılları süreci, gerek bir halkın direnme gücüne tanıklık gerekse anayasacılık açısından son derece etkileyici.

Anayasacılık açısından çarpıcı yönü, hemen her eylem ve kararın kongrelerle, ‘yasallık’ kaygısı duyularak, temsil heyetleri aracılığıyla alınmış olması. Savaş sona erdiğinde Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde, yenilgiyi kabullenmeyen, kendi kaderi üzerine karar alma çabası içinde ‘yerel kongreler’ mevcuttu. Mustafa Kemâl (ve arkadaşlarının) büyük başarısı, Osmanlı subayı olarak gittiği Samsun’dan başlayarak çok kısa süre içinde yerel kıpırdanışları/direnişleri bir araya getirip dağınık silahlı grupları toparlayarak kararlılıkla ilerlemesi, ulaşmak istediği ‘nihai hedef’ açısından ödün vermeyişi.

Yeni devletin sembolü

İşte bugün, kuruluşu ‘güvenlik endişesi’ açıklamasıyla‘kısmen kutlanabilen’ 23 Nisan 1920, söz konusu örgütlenme çabasının bir sonucu ve varlığını hukuken devam ettirse de fiilen yıkılmış imparatorluğun yerine kurulmakta olan yeni devletin sembolü.

Mustafa Kemal, İstanbul’da toplanan ve o koşullarda Misak-ı Milli kararlarını almayı başarmış Meclis-i Mebusan’a (son toplantısı 18 Mart 1920) taleplerini kabul ettiremeyince, Ankara’da bir meclis toplanmasına karar verilir. Sivas Kongresi’nde oluşturulan Heyet-i Temsiliye adına, Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplanması amacıyla seçim yapılması için bir emir (19 Mart 1920) gönderilir. Vahdettin, bu girişim karşısında telaş ve endişeyle 11 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusan’ı ‘resmen’ fesheder (böylece yeni meclisin yasal nitelik taşımasını engellemeye çalışıyordu) ve aynı gün, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’ye fetva çıkartır: ‘Asi Mustafa Kemal’in katli vaciptir.’ Bu fetva Anadolu’ya, Yunan ve İngiliz uçaklarıyla dağıtılır. Ankara’da meclis açıldıktan sonra, iyice zor durumda kalan İstanbul hükümeti Mustafa Kemal’i gıyabında yargılatıp ölüm cezasına mahkum eder! (11 Mayıs).

Vahdettin’in engelleme çabaları işe yaramaz ve seçilen üyelerle İstanbul’dan kaçanlar 23 Nisan’da Ankara’da toplanır. I. Meclis/Büyük Millet Meclisi/Türkiye Büyük Millet Meclisi…

Bu, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyip sürdürecek olan meclisti. Meclis’in yarısından fazlası II. Mahmut’un başlattığı Batılılaşma hareketin ürünüydü. Memurlar, öğretmenler, askerler, hukukçular… Kalanı din adamı, ticaret erbabı, toprak sahipleri ve serbest meslek. Meclis’te Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap vb. çeşitliliği olmakla birlikte, gayrimüslim yok. Meclis ikinci gün başkanlığa Mustafa Kemal’i seçer (İstanbul’daki Meclis’in Başkanı C. Arif Bey ikinci olur).

11 kişilik ve Meclis içinden tek tek seçilecek bir yürütme organıyla meclis hükümeti sistemi (konvansiyonel sistem) kurulmuştur. Fransızların 1792’de tercih ettiği sistemin anayasasını 1793’te yapmaları gibi, yeni devletin kurucuları da bu tercihlerini 1921 Teşkilat-ı Esasiye’yle ‘anayasa’ haline getirir. Yaklaşık üç yıl ömrü olan, Mustafa Kemal’e canlı muhalefetin de bulunduğu I. Meclis’in kabul ettiği 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, bugünkü vekillere örnek olması ve hatta mahcup etmesi gereken nitelikteki meclis tartışmalarının ardından yürürlüğe girmiş, vilayetler ve nahiyelere ‘muhtariyet’ (özerklik) tanımıştır.

İlk Meclis, 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırır; Vahdettin 17 Kasım’da İngiliz zırhlısıyla yurt dışına çıkar. Abdülmecid Efendi’nin halifeliğine de bu Meclis karar vermiştir.

Türkiye’de halihazırdaki muktedir dünya görüşünün ve doksan yıldır bir an olsun dinmeyen baş ağrılarının en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz ‘kurucular’ın tercihleri ve ulaştıkları başarı. Arada bir, dizginleyemedikleri öfkelerinin sonucunda ağızlarından kaçırıverdikleri ‘iki ayyaş’ tarzı sözler, hiç de nedensiz değil.

Höt zöt ve cehalet yerle bir edemez büyük tarihsel birikimi

Ezcümle:

Bu kadar lafı, okuyucuyu ortaokul günlerine götürmek için sarf etmiyorum tabii. Mesele şu ki çok zengin bir anayasacılık ve yönetim geleneği bulunan topraklarımızda bazı konular halledileli hayli zaman geçti. Tek adamlık yerine danışma yönteminin yararlarının anlaşılması gibi, meclislerin kurulması gibi, saltanat ve hilafetten vazgeçilmesi gibi, Batılı kurumların yaratılması gibi, yasallık ve hukukiliğin değerinin kabulü gibi…

Türkiye toplumunun sahip çıktığı birden çok kurum ve değer ve değerini bildiği, saygı duyduğu birden çok kişi var. Üç beş lüzumundan fazla heyecanlı siyasetçinin höt zötü ve ana gıdası cehalet olan dünyaların teşvikiyle yerle bir olmaz büyük tarihsel birikim. Acı çekilir, sıkıntı yaşanır; ardından yeni bir şeyler filizlenir o güçlü kökten çıkan gövdenin dallarında, yapraklarında.

Hiç unutmamakta yarar var; üç beş yıl bizlerin ömründe uzun süre, tarih için değil…

Çocuklar yağmur altında şiir okumasa da‘kutlanır’ 23 Nisan

Meclis’in açıldığı gün, bir kaç kez ad değiştirmekle birlikte (örneğin ilk başta 1 Kasım Hakimiyet-i Milliye Bayramı var) 1920’lerden itibaren bir biçimde‘çocuklarla’ ilişkilendirilerek kutlanmıştır. Başlangıçta savaşta yetim ve öksüz kalmış çocukları mutlu etmek için düşünülür. Yıllar sonra tüm çocuklara ‘armağan’edilir.

2016 yılında, ‘kurucular’dan ve ‘kurulan’dan hazzetmeyenler tarafından, terör endişesi gerekçesiyle çoğu kutlama iptal edildi.

Olsun, çocuklar yağmur altında şiir okumasa da‘kutlanır’ 23 Nisan.

Örneğin meclisin kıymetini bilerek…

Örneğin, 1920’lerin yetim ve öksüz çocukları gibi, bugün yurtlarından ayrılmak zorunda kalan sersefil bırakılmış göçmen çocukları düşünerek…

Örneğin inanç tacirlerinin öğrenci yurtlarında berbat sıkıntılar yaşayan çocukları sahiplenerek…

Örneğin o çocuklara bunları yaşatan yasa dışı kurumsallaşmalar ile mücadele ederek…

Örneğin çatışmaların ortasında kalan çocuklar için ‘bir şeyler’ yapmaya çalışarak…

Örneğin sövenlere aldırış etmeden, inadına ‘barış’diyerek…

Örneğin Berkin Elvan’ı düşünerek…

Örneğin bedeninden 13 kurşun çıkarılan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı düşünerek…

Örneğin yoksul çocukların ve hep yoksul çocukların ve hep yoksul çocukların ölmesine, yoksul evlerine sandukalar içinde dönmelerine seyirci kalmayarak…

Örneğin bu memleketin çocuklarını ahlaklı, ar sahibi, dürüst, özgür düşünebilen/sorgulayabilen, hukuka saygılı birer yurttaş olarak yetiştirmeyi amaçlayarak…

Örneğin çocuklar ve gençler için, karşılık beklemeksizin emek harcayarak…

Ayrıca o meclis kurulmuş bir kez. Kutlasalar ne olur kutlamasalar ne olur…

diken

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.