anadoluverumelimedya.com

Ömer Faruk Eminağaoğlu’ndan Çözüm sürecine suç duyurusu

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Abdullah ÖCALAN, PKK örgütünün diğer yöneticileri,Çözüm süreci diye adlandırılan süreçteki görevli kişiler,(Bu kapsamda yer alan MİT Müsteşarı, kamu görevlisi olsun veya olmasınyine terör örgütü mensubu olsun veya olmasın tüm “görevli kişiler”, görüşme kapsamında yer alan diğer tüm kişiler), bu durumu yaratan Ak Partili mevcut ve geçmiş dönem başbakanları, bakanları ve diğer mensupları ve HDP mensupları hakkında,Devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmak(TCY 302/1-2) Silahlı örgütü yönetmek (TCY 4/1) Çocukları özgürlüğünden yoksun kılmak (TCY 109/2-3f) gerekçesi ile suç duyurusunda bulundu..

MESAJ TRAFİĞİ İLE ÖRGÜTÜN YÖNETİLMESİ VE SÜRECİN YÜRÜTÜLMESİ SUÇTUR.
Eminağaoğlu, bu kapsamda müşteki sıfatı ile Cumhuriyet Savcısı Durak Çetin’e ifade verdi. İfadesinde İmralı ve Kandil arasındaki mesaj trafiği ile örgütün yönetilmesi ve sürecin yürütülmesinin ceza hukuku yönünden sorumluluk doğurucu nitelikte olduğunu vurgulayan Eminağaoğlu, şu beyanda bulundu:

Reklam alanı

“Bu süreçte örgütün silah kullanıp kullanmamasının önemi yoktur. Örgütün silahlı bir şekilde varlığını sürdürmesi yeterlidir. Bu mesajlarla üzerinde etki yaratılan örgütün Kandil’deki sorumluları Türkiye’ye adım atıklarında haklarında soruşturma yapılacakken, hatta tutuklama yoluna gidilecekken adeta o kişiler sorumsuzmuş gibi, Öcalan’ın o kişilere mesaj gönderip örgüt üzerindeki etki yaratması suç boyutunda değilmiş gibi süreç bu boyuta taşınmıştır. Abdullah Öcalan 1999’dan sonraki eylemlerinden yargılanmadığı için mahkûm olduğu suç mütemadi bir suç olduğundan temadi kesildikten sonraki olaylar bağımsız ve yeni bir suç oluşturmaktadır. Cezaevinde terör örgütü yönetir duruma sokulması ile kesilen temadi yeniden başlamıştır. Bu ortamı yaratanlar kendisi ile bu şekilde ilişki içerisinde olanlar ayrıca sınır ötesine mesaj iletenler de eyleme iştirak nedeni ile sorumludur.”

Ömer Faruk Eminağaoğlu, konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Hepinizin bildiği gibi Abdullah Öcalan, 15.02.1999 tarihine kadar ki eylemleri nedeniyle yargılanarak ceza almış olup, halen bu cezasını infaz etmektedir. Ancak 1999’dan sonraki suçlarından yargılanmamıştır.

Yüklenen suçla ilişkisi 15.02.1999 tarihinde kesilmiş olan, yargılandığı tüm eylemleri bu tarih öncesinde kalan Öcalan, bugün kendisine yaratılan ortam nedeniyle aynı suçu tekrar işler duruma gelmiştir.

ÖCALAN CEZAEVİNDEN ÖRGÜTÜ YÖNETMEYE DEVAM ETMEKTEDİR.

PKK’nın yönetici diğer kadrosu dağda can güvenliği ile uğraşırken, Öcalan cezaevinde can güvenliği sorunu da yaşamadan, adeta devlet tarafından can güvenliği sağlanarak PKK’yı yönetmekte, can güvenliği devlet tarafından sağlanarak PKK’yı yönetmesi sağlanmaktadır.

İHAM 2. Dairesi bile 18.3.2014 tarihinde vermiş olduğu kararında, PKK’nın terör örgütü olduğuna tekrar vurgu yaparken; Öcalan’ın, örgütü ile olan bağlantısının da tekrar altını çizmekte ve bu bağlantısının sürdüğünü ifade etmektedir (paragraf no 109). İHAM tarafından yapılan bu tespitlerin ülkede bugüne kadar yapılmamış olması, son derece üzücüdür. Bu tespitler, ceza hukuku yönünden sorumluluğun varlığını ayrıca göstermektedir.

 Cezaevine konulan bir kişinin, kendisine yüklenen suçu ile bağlantısının kesilmesi, bu bağlantının son bulması gerekirken, dünyada örneği görülmedik biçimde infaza başlandıktan bir süre sonra yaratılan ortam nedeniyle Öcalan’da aksi söz konusu olmuş, cezaevine girdiğinde ilk başta kesilen bağlantı, daha sonra tekrar sağlanmıştır.

 ÇÖZÜM SÜRECİ PKK’YA KİMLİK KAZANDIRDI.

Bugün adına çözüm süreci denilen bir süreç yürütülmekte olup, bu süreç başlamadan önce veya başladıktan sonra, halk için değişen bir şey olmamıştır. Bu süreç ile PKK’ya ayrı bir kimlik kazandırılması yoluna gidilmiştir. Süreçte halkın taleplerinin alınması, halka kulak verilmesi, demokratik ortamın ülkenin her yerinde geliştirilmesi yerine, PKK’nın mutfağı olan Kandil ve İmralı arasında mekik dokunması, bunun somut bir örneğidir. Şimdi seçim sürecinde durumun dondurulacağının ifade edilmesi de, bunun ayrı bir kanıtıdır.

PKK’NIN VARLIĞI SUÇTUR, 

SÜREÇ İÇİNDEKİLER İÇİN CEZAİ SORUMLULUK SÖZ KONUSUDUR

PKK’nın varlığı suç olduğu sürece ki öyledir ve aksi söz konusu değildir. Adı, çözüm süreci de olsa başka bir şey de olsa, PKK veya PKK’nın herhangi bir unsuru ile görüşmek, PKK’nın bu konudaki eylemlerini paylaşmak ve ilerletmek, örgüt için nasıl bir cezai sorumluluk gerektiriyorsa, aksi düşünülemezse, bu süreç içindekiler için de tartışmasız biçimde aynı cezai sorumluluk söz konusudur.

TERÖR İNSANLIK SUÇUDUR, SORUMSUZLUK HALİ DÜŞÜNÜLEMEZ.

Çözüm süreci adıyla çıkan yasadan önce nasıl ki sorumluluk söz konusudur, çözüm süreci dayatması adı altındaki yasa ile de, asla bu sorumluluk hali ortadan kaldırılamaz. Terör bir insanlık suçudur. İnsanlık suçuna ilişkin sorumsuzluk hali düşünülemez. Bunu yapanlar, kendilerini aynı derecede sorumluluk çarkının içinde bulurlar.
Sorun, terörün beslendiği alanlardaki konularda, varsa yaşanan demokratik ortamdaki eksikliğin giderilmesiyle çözülebilir. Terör örgütü için yapılacak olan ise, hukuksal yönden adımların atılması, terörün görmezden gelinmemesidir. Terör, hoş görülecek bir konu değildir, böyle gösterilemez. Çözüm terör örgütünün ağzına bakarak değil, terör örgütüne hukuksal yönden gereken işlemlerin yapılıp, süreçten dışlanarak, anayasal düzenin geçerli kılınarak, yurttaki demokrasi düzeninin geliştirilmesi ile çözülecek bir sorundur.

Şu an yapılan çözüm değil, terörle işbirliğidir.
Çünkü irtibat ve odak noktaları, terör mutfağı olan İmralı ve Kandil olup, süreç buralara göre şekillendirilmektedir. Oysa oraların suçlu kişilikleri ortada olup, cezai yönden sorumlulukları tartışmasız söz konusudur. Böyle kişiliklerin soruşturulması gerekirken, böyle kimlik ve kişiliklerle işbirliği ve diyalog hali, hiç bir hukuk düzeni içinde asla düşünülemez.

Yaşanan sorunlara demokrasi ve anayasal düzen yönünden bakılamadığı ve demokratik hukuk devletinin yaşandığı bir ortam bırakılmadığı için, gereken adımlar atılamamaktadır. Ülkede bunun aksini söyleyecek hiçbir ceza hukukçusu olmaması gerekir. Ülkedeki bu suskunluk karşısında, sınırlı kapsamlı bir dosyada bile İHAM tarafından yapılabilen tespitler, gerçeklerden kaçınılamayacağını ayrıca göstermiştir. Ki bu dosyaya Öcalan hakkındaki PKK ile bağlantısı konusundaki kanıtlar da tümüyle yansımış olmayıp, Öcalan tarafından sunulan kanıtlardan bile İHAM bu tespitleri yapabilmiştir.

 

Kürt sorunu konusunda ülkenin geneli için atılacak demokratik adımlardan uzak durularak, böyle bir ortam içinde ırkçı ve etnik söylemleri kullanarak ve bu kimliğini öne çekerek beslenen ve silahlı terör örgütü yapısıyla da kemikleşerek toplumdan kopup uzaklaşan terör örgütü PKK’nın, Kürt sorunu konusunda ana temas noktası olarak topluma sunulması, halk arasındaki bütünleşmeyi değil, uzaklaşmayı ve hoşnutsuzluğu artırmaktadır.

Çözüm süreci, halkın değil, PKK’nın sorunlarının çözümü süreci niteliğine bürünmüş, böyle bir kimlik kazandırılmıştır. İç hukukta ve uluslararası camiada terör örgütü olarak kabul edilen bir örgüt ile işbirliği içinde olmak, o örgüt için söz konusu olan cezai sorumlulukları, o örgütle işbirliğinde olan kişiler için de geçerli kılmaktadır.

Türkiye topraklarında girdiklerinde haklarında soruşturma açılacak olan Kandil veya benzeri yerlerdeki kişilere, Öcalan’ın mesajları ve talepleri iletilmekte, PKK bu talepleri gözeterek hareket etmektedir. Öcalan ile mesaj trafiği, adeta Kandil’deki örgüt yönetimi ve orası ile mesaj ve eylem pratiği içinde olanlar için, bir sorumsuzluk durumu ortaya çıkarmıştır. Türkiye’ye girdiklerinde soruşturulacak kişilerle iştirak, işbirliği ve diyalog içinde hareket edenlerin de, iç hukuka göre soruşturulması kaçınılmazdır. Bu duruma hiçbir hukuk düzeni göz yumamaz.

Öcalan’ın halen sergilediği veya Kandil’de bulunanların halen sergiledikleri davranışların ve eylemlerinin birbirinden farkı yoktur. Ancak bu davranış ve eylemlere sorumsuzluk yaratmadığı gözüyle bakılmaktadır. O zaman Kandil’de bulunanlar, Türkiye’ye girdiklerinde neden haklarında soruşturma açılarak adli işlem yapılacaktır. O halde onlarla kim nasıl iletişim içinde bulunabilir ve bu iletişimler nasıl adli açıdan görmezden gelinebilir. Ayrıca örgüt üzerindeki bugünkü davranışları da geçmiştekinden farklı olmayan Öcalan, hakkında bir soruşturma açılmayacaksa, o zaman bugün neden cezaevinde bulunmaktadır. Hukuksal yönden bu iki durumu arasındaki fark nedir!

Devlet, dünkü durumu sorumluluk doğurucu kabul ederken, dünkü davranışları bugün tekrar eden kandil ve İmralı için aynı davranışlar bugün nasıl sorumluluk doğurucu kabul edilmemektedir. Nasıl görmezlikten gelinmektedir. Bu asla kabul edilemeyecek hukuksal bir gerçekliktir.

ÖCALAN’IN ÖRGÜT İÇİNDEKİ ETKİSİ DEVAM ETMEKTEDİR.

Kaldı ki artık herkesçe bilinen bir gerçeklik olmasına ve bu durum da kanıksanmasına, Türkiye’de yüksek sesle ifade edilmemesine rağmen, İHAM’nin son kararında bile vurgulandığı üzere, Öcalan’ın halen örgüt üzerindeki etkisi devam etmektedir. Örgüt de aynı amaçlarını korumaktadır.

 ÖCALAN’IN 1999’DAN SONRAKİ SUÇLARI İÇİN TEKRAR YARGILANMASI GEREKMEKTEDİR.

Öcalan hakkında verilmiş bir ceza bulunması, hatta bu cezanın da ömür boyu hapis cezası olması, Öcalan’ın tekrar yargılanmasına engel değildir. Öcalan’ın 15.02.1999 tarihinden önceki eylemleri nedeniyle yargılanması karşısında, halen örgüt ile bağlantısının tekrar kurulmuş olduğu gözetilerek, yapılacak soruşturmada düzenlenecek yeni iddianame tarihinden geriye doğru 15.02.1999 tarihine kadar ortaya çıkacak eylemleri nedeniyle Öcalan’ın yargılanması gerekmektedir. Cezaevi koşullarında örgütü ile kesilen bağlantısının bir akıl tutulması ile tekrar sağlanması karşısında, halen yönettiği, yönetimine katıldığı, yönetiminde etkili olduğu silahlı terör örgütü PKK nedeniyle üzerine atılı suçtan tekrar yargılanması gerektiği ceza hukuku yönünden tartışmasızdır.

PKK silahlı bir terör örgütü olup, Öcalan’ın bu suçtan yargılanması için silahlı olmasına gerek bulunmamaktadır.
Öcalan, örgütü PKK ile irtibatını kesmediği sürece, bu silahlı terör örgütü uyarınca ortaya çıkacak suçlardan sorumludur ve yargılanması gerekmektedir.

Cezaevine konulan bir kişi, geçmişte lideri olduğu bir terör örgütünü tekrar nasıl yönetir duruma gelebilir! Tekrar örgütü ile nasıl irtibat içine sokulabilir! Bunlar kuşkusuz Öcalan için sorumluluk doğurucu davranışlardır.

TERÖRLE MÜCADELE ESASLARI İLE İLGİLİ BAKANLAR KURULU KARARINA 

DANIŞTAYDA İPTAL DAVASI

Cumhuriyetin maruz bırakıldığı açık ve yakın tehlikenin hukuk içinde yok edilmesi için, darbe hukukunun güncellenmiş halini oluşturan 01.10.2014 tarihli resmi gazetede yayımlanan, terörle ilgili barış yasasına ilişkin esaslar hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararı için, sırf bu süreci yürütmek için kurulan ve bir bakanlıkta tek müsteşarlık bulunması esas iken 03.9.2014 tarihinde İçişleri Bakanlığına bağlanmasına karar verilen ve böylece İçişleri Bakanlığında iki müsteşarlık yaratılarak, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının bu bağlantı halinin iptali için de 03.11.2014 tarihinde Danıştay’a iptal davası açılmıştır. 

PKK ile ilgili tablonun bu duruma gelmesi karşısında, Öcalan hakkında tekrar soruşturma açılması gerektiği ifade edilerek, suç duyurusunda bulunulmuştur.

Öcalan ve kandil ile görüşenlerin, bu eylemlere iştirak etmiş olmaları karşısında, ister kamu görevlisi olsun ister olmasın, onların da hakkında soruşturma yapılması için suç duyurusunda bulunulmuştur.

Örgütle bağlantısı kesilmiş bir Öcalan’ın tekrar örgütü ile bağlantısının sağlanmasında, sınır dışındaki odaklarla bile adı geçenin cezaevinde bulunduğu zaman diliminde bu bağlantının gerçekleşmiş olması karşısında, süreçteki Adalet Bakanlarının, İçişleri Bakanlarının, Başbakanların, tüm hükümet mensuplarının sorumluluğu söz konusudur.

Türkiye güneydoğusunda asayişi terör örgütüne bırakmış, cezaevinden silahlı terör örgütü yönettiren bir ülke durumuna getirilmiştir. Bu yapılanlar, sorunların çözümü değil, bu ad altında Cumhuriyetin tasfiyesine yöneliktir.

 PKK’NIN KAÇIRDIĞI, ALIKOYDUĞU VE SİLAHLANDIRDIĞI ÇOCUKLAR.

PKK, dağa kaçırdığı ve alıkoyduğu çocukları silahlandırıp, bu çocuklarla kendine ayrı güç yaratmıştır. Her geçen gün çocuklara yönelik bu nitelikteki eylemler artarak sürmektedir. Çocukları kullanan ve çocuklar üzerinden bile işlenmekten geri durulmayan bu suçun ağırlık derecesi, iç hukuk ve tüm uluslararası hukuk kuralları gözetildiğinde, aykırılık yönünden en ileri boyuta ulaşmıştır.

Yaşanan sorunların demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde çözümü için, görev süremce her alanda her konuda imza atmaktan, sorumluluk üstlenmekten, bedel ödemekten geri durmadım, beklenti içerisinde asla olmadım.  Özellikle Kürt kökenli yurttaşlarımızla ilgili konularda en çok imzayı atan kişi olmama rağmen, o konuların çözümüne yönelik destek bulan ortam ve tartışmaların yaratılmaması, yapılanların görmezden gelinmesi ve hep o mağduriyetlerin dillendirilmesi, sürecin hala daha mağduriyet üzerinden beslendiğinin görülmesi yönünden üzücü olmuştur, ama gerçekler halen öyledir.

Yaşanan bu tablonun etkin soruşturulması gerekmektedir. Bu tabloyu yaratan iktidarın da aynı şekilde soruşturulması gerekmektedir.

Hukuksuzluklardan hesap sormak isteyen herkesi, tüm muhalefet partilerini, bu sürece destek vermeye, bu tabloyu yaratanlardan ve iktidardan hesap sormaya davet ediyorum.

cagdasulusalcizgi.com

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.