anadoluverumelimedya.com

Mezhepçi dış politikanın iflası, Hatay ve mülteciler

HİLMİ YARAYICI
CHP Hatay Milletvekili

Reklam alanı

Suriye iç savaşı 5. yılını doldurmuş olmasına rağmen, savaşın sona erdirilmesine dönük elle tutulur bir çözümden söz etmek mümkün görünmüyor. Savaş, ilk günden bu yana ülkenin iç dinamiklerinin yarattığı baskıdan değil, emperyalist ülkelerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme politikaları doğrultusunda çıkarılmış bir savaştır ve bu 5 yılın sonunda Amerika’sından Suudi Arabistan’ına kadar birçok ülke Suriye içinde destekledikleri gruplar üzerinden, adeta bir vekalet savaşı yürütmektedir.

Savaşın diğer bir boyutu ise milyonlarca insanın yaşadıkları vatanı terk ederek mülteci konumuna düşmüş olmasıdır. 2011 yılının Mayıs ayında binlerce sivil önce Hatay sınırlarından ülkemize giriş yaptılar. Hükümetin “Nasılsa Esad’ı üç ayda deviririz, bu süre sonunda da gelenleri tekrar geri göndeririz” öngörüsüzlüğüyle Suriye’den göçü teşvik dahi ettiler. Herhangi bir alt yapı ve programa dayanmayan bu göç teşviki, bugün içinden çıkılamaz bir hale dönüşmüştür.

Özellikle Hatay’da resmi rakamlarla yaklaşık 400.000 civarında sığınmacının sadece 15.000’i kamplarda yaşamaktadır.

Hataylı yurt dışında çalışmak zorunda kaldı

Kamplar dışında yaşayan sığınmacıların, sigortasız ve düşük ücretlerle çalışması bugün ülke genelinde yüzde 13’lere ulaşan işsizlik ortamında, toplumsal gerilimlere yol açma potansiyelinin en önemli bir kaynağını teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra sığınmacılara sağlanan vergi muafiyetleri kendi küçük esnafımızın rekabet şansını ortadan kaldırmakta ve yavaş yavaş kepenklerini kapatmak zorunda kalmaktadırlar. Seçim bölgem Hatay’da vatandaşlarımızın “hükümet Suriyelilere kapıyı açtı, kendi vatandaşlarını boş verdi” yakınması artık bir feryada dönüşmüştür. Savaş öncesi ekonomisi nispeten iyi olan Hatay, Ortadoğu’nun birçok ülkesiyle sorunlu olmamız nedeniyle çökme noktasına gelmiştir. En önemli gelir kaynaklarından olan nakliyat sektörü tamamen bitmiş ve yüzlerce tır filosu garajlarda yatmaktadır. Bu unsurlar bile tek başına işsizliği körüklemek için yeterli iken, üzerine sığınmacıların çok düşük ücretlerle çalışmaya razı olmaları, kentteki işsizliği doruk noktasına ulaştırmıştır. Binlerce Hataylı bugün başta Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler başta olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesine çalışmaya giderek yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmıştır.

Hatay çetelerin oteli oldu

Reyhanlı, Cilvegözü, Niğde, Suruç, İstanbul ve Ankara’da terör olaylarının yaşanması vatandaşlarımızda, 3 milyona yaklaşan insan hareketliliğinin, kontrol edilebilmesinin güç, provokasyona ve kullanıma çok uygun bir araca dönebileceği endişesi taşımalarına neden olmaktadır. Hatay’ın Reyhanlı ve Yayladağ ilçeleri ve bağlı köylerinin bu katliamcı çetelerin oteli gibi bir işleve büründüğü, Hatay otogar çevresinde yer alan mahallelerin tam anlamıyla El-Nusra çetesinin karargahı haline geldiği herkes tarafından bilinmekte ve durum, bölge insanı için ciddi bir endişe kaynağı haline gelmektedir.

Türkiye çetelerin güvenli limanı mı?

Suriye’de yönetimin bu çeteleri yenilgiye uğratması dolayısıyla, çetelerin iktidarın bu güne kadar kendilerine sunduğu olanakları göz önünde bulundurarak, güvenli liman olarak gördükleri ülkemize sığınmalarından başka çareleri yoktur. Sınırdan geçip ülkemize gelenlere sağlanan yeni kimlik kartlarıyla, kimin IŞİD’çi, kimin El Nusra’cı kimin kendi halinde sığınmacı olduğunun belli olmadığı bir ortam yaratmaktadır. En barbar insanlık suçlarını işleyenler dahi ülkemize adım attıkları anda “tertemiz” bir geçmişe sahip olmaktadırlar. Son olarak Reyhanlı’da evlerinde patlayıcı imal ederken, ellerindeki bombanın patlaması sonucu ölen kişilerin üzerinden, AFAD kartlarının çıkmış olması, vatandaşlar üzerindeki tedirginliği daha da arttırmıştır.

Hataylı diken üstünde

Savaşın ilk gününden bu yana dış politika, iktidarın ideolojik ve dinsel yapısına uygun olarak, Sünni ve mezhepçi bakış açısına göre şekillenmiştir. Hükümetin Sünni mezhepsel bakış açısının yarattığı Alevi karşıtlığı algısı, Hatay’daki yansıması diğer illere göre daha farklıdır. Suriye’de yaşayan Alevi nüfusla yakın akrabalık bağları bulunan Hatay’daki Alevi vatandaşlarımızın derin bir kırılma yaşamalarına neden olmakta. Kimin IŞİD’çi, kimin El Nusra’cı, kimin kendi halinde sığınmacı olduğunun belli olmadığı bir ortamda, en ufak bir kıvılcım anında toplumsal bir çatışmaya dönüşebilmektedir. Nitekim 2015 yılının 15 Mayıs’ında sığınmacıların bir kıza sözlü tacizi sonrası gelişen olaylar hızla toplumsal bir çatışmaya dönüştüğü hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.

Savaşın muhalifler aleyhine sonuçlanmaya başladığı bu süreçte savaşta en ağır suçları işleyenler, mezhep düşmanlığı yaratanlar, tecavüzcüler ve katiller Türkiye’ye sığınacaklar ve sıradan bir mülteci gibi, rahatça aramızda dolaşacaklardır. Savaşa ve öldürmeye alışmış bu katillerin sıradan vatandaş gibi barış içinde yaşamaları elbette beklenemez. Halk bu nedenle büyük bir endişe içindedir. Bu haklı endişe sonucu en ufak bir kıvılcım, anında toplumsal bir çatışmaya dönüşebilmektedir.

Katillere desteği bırakın

Hatay’da görüştüğüm hemen herkes “Bizler Suriye’de yaşanan insanlık dramının acısını yüreğimizin en derininde hissediyoruz. Bu nedenle savaştan kaçıp ülkemize sığınan insanlara evimizin yanı sıra yüreğimizi de açtık. Açmaya da devam edeceğiz. Burada asıl sorun hükümetin kapalı kapılar ardında binlerce cihatçı katile kapıları açarak onlara silah, eğitim vb. her türlü desteği sunmuş olmasından” yakınmaktadır. Reyhanlı halkı da, Hatay halkı da katillere sağlanan bu desteğin tedirginliğini yaşıyorlar. Yanı başlarında oturan Suriye vatandaşlarının hangisinin gerçekten sığınmacı, hangisinin terörist olduğunu bilememenin yarattığı tedirginlikle korku içinde yaşamaktadırlar. Burada hükümetin yapması gereken tek şey Suriye iç savaşının sona erdirilmesine yönelik politikalar geliştirerek, katillere sunduğu desteğe bir an önce son vermesidir.

birgun

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.