anadoluverumelimedya.com

Son dakika haberi: Hulusi Akar’ın 15 Temmuz ifadesi

sözcü

Reklam alanı

FETÖ’cü subayların darbe girişimi sırasında rehin alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar o geceyi anlattı. Savcıya verdiği 6 sayfalık ifadesinde darbe girişimcilerinin  ‘’Kafasına sıkmakla” tehdit ettiklerini, kendisinin de ‘’Sık ulan” diye bağırdığını söyledi. Akar rehin alındıktan sonra odasının yeniden ve bir başkası için düzenlendiğini bu esnada kendisine MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hediye ettiği silahın da kaybolduğunu açıkladı.

Akar, rehin olduğu sırada “Sizi Kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürelim” diyen kişinin de 4 ana jet Akıncı üssü komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim olduğunu açıkladı ve, “Ben kimse ile görüşmem diyerek tersledim” dedi. Akar 6 sayfalık ifadesinde şunları anlattı:

AĞIR DARBE VURACAKTIK: Yaklaşık bir yıldır T.C.Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmaktayım. Devletimizin bir süredir FETÖ/PDY terör örgütü ile yürüttüğü mücadele bizim de kurumsal olarak azami dikkat ve hassasiyetle içinde yer aldığımız bir mücadele olup bu yıl yapılacak Ağustos Şurasında silahlı kuvvetler içerisindeki bu yapının alacağı ağır darbenin hazırlıkları yapılmaktaydı. Şu an geldiğimiz noktada bu terör örgütünün bunu muhtemelen öngörerek hiç kimsenin belki de tahayyül edemeyeceği gözü dönmüşlükle ve alçaklıkla sivil insanları katletme, TBMM’yi bombalama, kendi silah arkadaşlarına ve birliklerine taarruzda bulunma. Emniyet birimlerini bombalama gibi akıl almaz eylemlere girişip böyle bir darbe teşebbüsünde bulunduğunu düşünüyorum. Özellikle Güneydoğu’da bölücü terör örgütüne yönelik Emniyet, Valilikler, Siyaset kurumu, Adalet teşkilatı, İstihbarat ve Silahlı Kuvvetler hepsi mükemmel bir koordinasyon ile büyük bir titizlikle başarılı sonuçlar elde etmekte iken T.C. Hükümetine yönelik olarak tertiplenen bu alçak darbe teşebbüsü ile tarihimize kara bir leke sürülmüştür.

OLAY GÜNÜ NELER OLDU ? : Kalkışmanın başladığı 15/07/2016 günü saat 17:00 – 18:00 sıralarında ben makamımda çalışırken 2. Başkamın Yaşar Güler yanıma gelerek kendisine MİTten gelen bilgi ile bu akşam içerisinde Kara Havacılık Okulundan 3 helikopterin görevlendirilmesi ile bir faaliyet icra edileceği yönünde istihbaratı bana iletti. Bu bilgi ile ilgili görüşmek üzere MİT’ten bir heyetin yolda olduğunu söyledi. Bilginin geldiği makam itibarıyla ciddiye aldık; ben. Yaşar Paşa ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak ile acilen alınacak tedbirleri tartışmaya başladık.

HAVA SAHASINI KAPATTIK: Derhal ve öncelikle; sadece Ankara hava sahasının değil tüm Türkiye hava sahasında bulunan askeri helikopter ve uçakları kapsadığını, dolayısıyla havada bulunan uçak ve helikopterlerin üstlerine dönmesi, yeni kalkışlara da engel olunması ilişkin emrimi ilgili komutanlara verdim. 2. Başkan Yaşar Güler de de bu emri Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezine iletti ve bu şekilde tüm askeri hava araçlarının uçuşlarının durdurulması emrimiz ulaştırılmış oldu. MİT’ten gelen bilginin teyidi ve netleştirilmesi bakımından ve bilgide belirtilen uçuş faaliyetinin somutlaşması ihtimaline binaen bu hususun açıklığa kavuşturulması için Kara Kuvvetleri Komutanına derhal gereken en hızlı ve etkili tebdir ile işin üzerine gidilmesi için emirlerimi verdim. Kurmay Başkanı, Merkez Komutanlığından ve Adli Müşavirlikten personeller alıp Kara Havacılık Okuluna derhal gitmesi, olayı tereddüde yer bırakmayacak şekilde çözüp idari ve adli tedbirleri ivedi bir şekilde almasını talimatlandırdım. Gittiğinde devamlı bilgi vermesini söyledim.

PLAN BÜYÜK: Değerlendirmelerimizde ve gelen bilginin daha büyük bir planın parçası olabileceğini mütaala ettik ve aldığımız bu tedbirlerle yetinmeyerek Ankara Garnizon Komutanı Korg. Metin Gürak’ı telefondan arayıp bizzat Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümenine gitmesini, hiçbir tankın ve zırhlı aracın hiçbir sebeple birlik dışına çıkmasına müsaade edilmemesi yönünde tedbirler almasını emrettim. Bu şekilde öncelikle tedbirleri aldıktan sonra toplantımız bitti. Ben çalışmalarıma makamımda devam ettim. Gelişmeleri de bir yandan takip ediyordum.

Tümgeneral Mehmet Dişli 16 Temmuz sabahı Hulusi Akar ile birlikte Başbakanlık binasına gelmişti.

Tümgeneral Mehmet Dişli 16 Temmuz sabahı Hulusi Akar ile birlikte Başbakanlık binasına gelmişti.

ODAMA GELDİLER: Tam emin olmamakla birlikte muhtemelen saat 21:00 e doğru arkam kapıya dönük bir şekilde yuvarlak toplantı masasında çalışırken kapı çaldı, ben gir dedim ve hatta kimsin bu saatte gibi bir şey de söyledim. Baktığımda Karargahta görevli Proje Yönetim Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli ‘nin geldiğini gördüm. Dişli, oturmakta olduğum masadaki sandalyelerden birine oturup heyecanlı ve geçmişte bildiğim ve alışık olduğum ruh halinden farklı bir tarzda ‘Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı, biraz sonra göreceksiniz’ gibi şeyler söyledi. Ben ilk önce anlamlandıramadım, cümle içerisinde belki uçaklar demiş olabilir, ancak bunun bir kalkışma olarak ifade edebileceğim bir operasyon olduğunu anladım ve hiddetle “Ne diyorsun ulan sen, ne operasyonu, sen manyak mısın, sakın ha” şeklinde bağırdım. Arkam kapıya dönüp olduğu için kapının açık olup olmadığını fark etmedim. İkinci başkanın nerede olduğunu, diğer komutanlarının nerede olduğunu sordum. Kendisi heyecanlanmayın, rahat olun, gelecekler gibi laflarla karşılık verdi.
“Benim seninle bir başkası ile böyle işlerin içerisinde olanlar ile hiçbir işim olamaz, sen benimle ne biçim konuşuyorsun, kim bunlar siz kimsiniz?” gibi sorulan sürekli hiddetle sıralıyordum.

ERKEKLİK GÖSTERİN: Haliyle çok öfkelenmiştim. Netice olarak gittikleri yolun yanlış olduğunu, büyük bir bataklığa battıklarını, cezasını çekeceklerini, hiç olmazsa bir erkeklik gösterip başkalarını bu işe bulaştırmadan ve ölüm kalım olmadan bu işi sonlandırmalarını, hemen giriştikleri bu girişimi durdurmalarını söyledim. Fakat ikna edemedim. Kendisi benim böyle hiddetli karşı çıkmama rağmen sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ve sakin görünerek “komutanım bu iş bitti vc herkes yola çıktı” anlamında şeyler söylüyordu. Bir ara Mehmet Dişli sanırım dışarıya doğru hareketlendi, bende gayri ihtiyari yönümü kapıya döndüğümde Serdar Yüzbaşı , Abdullah Astsubayı ve Levent Yarbayı gördüm. Levent Türkkan Yarbay benim emir subayımdır Astsubay Abdullah koruma timindendir. Yüzbaşı Serdar da Emir Subay yardımcıdır.

HAVLU İLE YÜZÜMÜ KAPADILAR: Ayrıca bunların dışında Özel Kuvvetler Komutanlığından olduğunu değerlendirdiğim ve tam teçhizattı, eğitim kıyafeti giymiş, silahlı, miğferli personel dikkatimi çekti. Odanın içerisine hızla ve aniden girmeye kalkıştıklarını fark edince ayağa kalktım. O esnada Levent Türkkan ‘Komutanım otur, kalkma, sakin olun, zorluk çıkartmayın’ şeklinde bağırdı. Beni birisi iterek sandalyeye oturmamı sağladı ve o esnada arkadan bir başkası elinde el havlusu tarzında bir şeyle hem ağzımı hem burnumu kapatarak nefes almamı engelledi. Bu esnada kolunu boğazıma doladı, sıktı, askeri kıyafete ait ip türü bir cisim boğazıma sürtünmesiyle, o anda nefes almakta güçlük çektiğim için debelenirken ve ellerimle burnumu açmaya çalışırken bir başkası plastik kelepçeyi bileklerime taktı. Benim bu şekilde direnmem üzerine burnumu açacak şekilde ağzımı kapattılar, bağırmamı engellemek istedikleri açıktı. Nefes alma düzenim yerine gelince birazcık sakinleştiğimi gördüler ve ağzımı kapattıkları havlu benzeri kumaşı çektiler.

SIK ULAN:  Bu mücadele sırasında kelepçenin bileklerime verdiği acı nedeniyle yeniden bağırmaya başladım. Çıkartmalarını söyledim ve hatta ayağa kalktım, o esnada Levent Türkkan’ın elinde tabanca ile “komutanım sakin olun, vururum, sıkarım ” gibi şeyler söylediğini işittim. Hatta ben bir iki adım daha atıp kendisine “SIK ULAN” diye bağırdım. Gözlerinde sıkmakla sıkmamak arasındaki robotik tereddütü gördüm. Bu arada elimi sıkan kelepçeleri açmalarını istedim ve tahminen Mehmet Dişli’nin onayıyla bir komando bıçağı çıkarttılar, kör bir bıçaktı ve askerlerden biri kelepçeyi kesmeye çalıştı, fakat bir süre daha açamadılar, hatta ben yine hiddetlendim, bağırdım. Tekrar ikinci kez uğraşıp kelepçeyi kestiler. Bu şeklide beni arkamda biri olacak şekilde bir koltuğa oturtarak etkisiz hale getirdiler. Dışarıdan alçak uçuş yapan uçak ve silah sesleri işitmeye başladım. Tekrar hiddetlenerek bağırmaya başladım. Ancak beni dinlemiyorlardı. Bir müddet sonra lavaboya gitmek istediğimi söyledim.

TERBİYESİZ AHLAKSIZLAR: Benimle birlikte geldiklerini görünce terbiyesizler, ahlaksızlar diye bağırdım. Abdullah astsubay ve Serdar Yüzbaşı hiç etrafımdan ayrılmıyorlardı. Sürekli gözetim altında tutuyorlardı. Abdullah astsubayda arkadan ayrılmıyordu. Epeyce bir zaman geçti. Televizyon açık olmasına rağmen ve dışarıda uçak seslerini, silah seslerini duyduğum halde bu yönde bir haber o ana kadar çıkmadı. Hemen ardından boğaz köprüsünde askerin kestiği görüntüler ve buna ilişkin haber TV’de yayınlanmaya başladı. Hepsi gayet soğuk kanlı hiç bir şekilde konuşmayıp yorum yapmayacak tarzda beklediler. Ve bir müddet sonra gidiyoruz deyip beni aldılar. Montumu, kepimi ve çantamı istedim, cep telefonum Emir Subayı odasında kaldı. Montumu ve kepimi sanırım elime verdiler. Çantayı kendileri getireceklerini söylediler. Kapıdan çıktığımda tam teçhizatlı kafasında çelik miğfer ve silahlı bir şekilde ürkütücü bir yüz ifadesi ile karşıma çıkan asker şahıs dikkatimi çekti. Sonradan, bu kişinin Kurmay Albay Fırat ALAKUŞ olduğunu öğrendim. Fuaye alanında ve katta tam teçhizatlı askerler tertibat almışlardı. Merdivenlerden beni indirdiler. Bir askerin önümde namlusu bana doğrultulmuş tam otomatik silah ile geri geri gitmesi dikkat çekiciydi. Yine bağırdım. Ne yapıyorsun lan diye sinirlendim.

HELİKOPTER HAZIRDI: Dışarıya çıkardıklarında Atatürk heykelinin olduğu yerde bir helikopter bekliyordu. Helikoptere bindirdiler. Ben çantada gözlüğüm olduğunu söyledim ama getirmediler. Helikopter havalandı. Nereye gittiğimizi söylemediler. Ben de sormadım. Helikopterdeki silahlı askerlerin namlusu üzerime dönüktü. Mehmet Dişli de helikopterde idi. Bir süre uçuştan sonra iniş yaptık. Nereye getirdiklerini sordum. Akıncı üssü olduğunu söylediler ve beni orada bir minibüse bindirerek bir binaya götürdüler. Binanın üs komutanlığı binası olduğu yazıyordu ve sivil kıyafetli, askeri kıyafetli pek çok kişi silahlı olarak bekliyordu. Üs komutanın odasına götürdüler ve Tümgeneral Kubilay Selçuk ayakta bekliyordu. Bir kanepeye oturttular. Bir ara Orgeneral Akın Öztürk yanıma geldi, üzerinde tişört ve pantolon vardı. Tek başına benim yanıma gelmişti. Hem bu durum nedeniyle hem onu gördüğüm için çok şaşırdım, ve burada ne yaptığını sordum. Bugün yanında eşli olduğu şekilde Kara Kuvvetleri Komutanı ile birlikte İzmir’den Komutanlığa ait bir uçakla geldiğini, üstteki lojmanda oturan kızımın evinde iken Abidin Ünal’ın telefon ile araması üzerine üsten birilerinin uçaklar kaldırdığım ve bu hususa göz kulak olması gerekliğini belirttiği için buraya geldiğini anlattı. Hatta bu hususu söylediğini anlatmaya çalıştığını, ancak dinlemediklerini söyledi, ona da olayın başından beri konuştuklarımı söyledim. Tuğamiral Ömer Harmancık ve Tuğgeneral Hakan Evrim’i gördüm.

BAŞINIZ KIÇINIZ KİM ? Yaptıklarının yanlış olduğunu, akıllarını kaybettiklerini, bu devirde böyle bir şey olamayacağını bağırdım. Suriye’yi, Mısır’ı görmüyor musunuz. Bu tür olayların ülkemizi yıllarca ne kadar geriye götürdüğünü bilmiyor musunuz mealinde sözler sarf ettim. Hiç umurlarında olmadı. Ömer Harmancık elinde 2 yapraktan oluşan bir metni önce okudu ve ardından elinde bana uzatarak “komutanım siz şunu bir okuyun ve bunu imzalayıp TV de okursanız her şey çok güzel olacak, herkesi alıyoruz, herkesi getiriyoruz” dedi. Şiddetle ve hiddetle reddettim “Kendinizi ne zannediyorsun, siz kimsiniz, topladığınızı söylediğiniz ikinci başkan Kuvvet komutanları nerede, bakanlar nerede, elinizde kim varsa getirin, sizin başınız kıçınız kim” diye bağırdım.

GÜLEN’E TELEFON: Bunun üzerine Hakan Evrim “Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz’ gibi bir şey söyledi. Ben kimse ile görüşmem diyerek tersledim. Ardından Akın Öztürk dışındakiler odayı terk ettiler. Üs komutanın odasına takriben 00:00’a doğru girdiğimizi düşünüyorum. Akın Öztürk Paşaya da aynı şeyleri söylüyordum. Bana kendisini dinlemedikleri gibi şeyler söylüyordu. Abdullah astsubay bir müddet daha oturduğum odada durdu. Hatırladığım kadarıyla, orada üs komutanının emir astsubayı olduğunu değerlendirdiğim bir şahıs vardı. Bana sözde bildiri metnini imzalamam ve okumamı istediklerinde elimi bile sürmedim, okumadım, hatta bana okuduklarında önemsiz ve alaycı bir şekilde dinledim. Hatta öyle ki bu olaylar bittikten sonra ben bu hainlerin oluşturduğu cuntaya verdikleri ismi Yurtseverler Birliği gibi aklımda kaldığı halde Yurtta Sulh Konseyi olduğu ortadadır. Ruh halimdeki şiddetli kızgınlık ve hiddet hiç bitmedi. Anılan konseyin kimlerden oluştuğu hususunda hiç bir şey söylemediler. Zaman zaman odadakiler bir yerlere gidip geliyorlardı. Akın yahut bir başkası bana, farklı bir salonun harekat merkezi olarak kullanıldığını ve 30-40 kişilik bir ekibin orada bulunduğunu söylemişti. Orayı görmedim, zorla tutulduğum bütün zaman zarfında aynı odada kaldım.

ÖLÜMÜ GÖZE ALDIK: Tutulduğum yerde belli bir süre daha geçmişti ki, TV kapandı. O arada yaptığınız ayıp, hiç olmazsa askeri hattan eşime haber vermek için telefon bağlamalarım istedim. Telefonla görüşüp eşime askeri hattan Akıncı üssünde olduğumu ve kendilerine iyi bakmalarını söyledim. Olayların sonunda anladım ki, eşim bu bilgiyi ilgililerle paylaşmış. TV 2-3 saat sonra açıldığında ekranda TBMM’nin, Emniyet binalarının bombalandığını yazıyordu, zaten sürekli uçak sesleri devam ediyordu. Sinirlendim bağırıp çağırmaya başladım , bunun üzerine geldiklerinde Ömer ölümü göze aldıklarım söyledi. Hepsi robot gibiydi adeta. Bir zaman sonra Mehmet Dişli tek başına yanıma uğradığında aynı şeyleri söyledim, ancak kendisini dinlemediklerini belirtti. Çoğunlukla Amiral Ömer konuşuyordu. TV görüntülerinde Sn. Cumhurbaşkanımızın ve Sn. Başbakanımız ile bazı bakanların beyanları, olaylardaki gelişmelerde halkın darbe teşebbüsüne canlan pahasına direnişi, ilerleyen saatlerde bazı askerlerin teslim olmaları ya da vatandaş yahut polislerce kontrol altına alınmaları gibi gelişmeleri takip edince yanımda bulunan bu 4 kişinin genel görünüşleri, tavırları değişmeye başladı.

GÖZLERDEKİ UMUTSUZLUK: Gözlerinde umutsuzluğu farkettim, moralleri iyice bozulmaya başlamıştı. “YETERİ KADAR BATAĞA BATTINIZ, HİÇ OLMAZSA BİR ERKEKLİK GÖSTERİP BURADA KESİN, DİĞER İNSANLARIN ÖLMELERİNİ ENGELLEYİN, GÜN AYDINLANMADAN ORTALIKTAKİ TANK TOP VS NE VARSA ÇEKİN YETERİ KADAR REZİL ETTİNİZ, DAHA FAZLA REZİL ETMEYİN BALKAN SAVAŞINDAN BETTER ETTİNİZ,, SİLAHLI KUVVETLERİN TARİHİNE LEKE SÜRDÜNÜZ. GİDECEĞİNİZ TEK YER CUMHURİYET SAVCISI, ASKERİ SAVCI VE İNZİBATTIR, GİDİP TESLİM OLUN, BENİ DE GÖNDERİN” şeklinde daha da hiddetli ve yüksek sesle birkaç kez haykırdım. Hiç cevap vermediler. Bir süre sonra dışarıdan patlama sesleri gelmeye başladı. Pistlerin bombalandığını kendileri söylediler. Kurtulduktan sonra öğrendim ki, kendi uçaklarımızın isyancı bu hainlerin uçak kaldırmasını önlemek için bu taarruzu yapmaktaydı. Onlara yine yukarıda yazdığımız mealde bağırdım, yol yakınken dönmelerini, teslim olmalarını istedim. Darbeci hainlerin morallerinin zaman ilerledikçe çöktüğünü gözlemliyordum, öncelikle boğaz köprüsünden teslim olan tankçılara ilişkin görüntüler ancak çok daha önemlisi Sayın Cumhurbaşkanımızın Atatürk Havaalanında canlı yayında toplanan kalabalığa olan hitabı darbeci hainlerin bütün ümitlerini sanırım yok etti.

GENÇLERİ DÜŞÜNÜN: O andan sonra Ömer ve Hakan’ı bir daha görmedim. Bu noktada artık yapacaktan bir şey de kalmadığını yine hem silahlı kuvvetlere hem Türk tarihine bundan büyük kötülük yapılamayacağını, battıklarını, hiç olmazsa gençleri düşünmelerini, masum insanların düşünmelerini, hava bombardımanını bitirilmesini, kara birliklerini kışlalarına döndürmelerini artık sesimin çıkabildiği en şiddetli ton da ve hiddetlice suratlarına haykırıyordum. Karşımda Kubilay ve Mehmet’i hatırlıyorum. Sinmiş vaziyetteydiler. Hala hiçbir yorum yapmıyorlardı. Ama gözlerinde korku ve endişe görülüyordu. Saat  08:30 – 09:00 sıralan olmuştu. Beni Başbakanımız yahut C.Başkanımız ile görüştürmelerini söyleyerek; teşebbüsü sona erdireceklerini, adalete teslim olacaklarını ve askeri unsurları kışlalarına çekeceklerini belirtirsem daha fazla zayiata meydan vermeden bu işi bitirmenin mümkün olacağını anlattım. Zira artık üs dışarıdan da bombalanıyordu. Giderek işin içinden çıkılmaz hale gelebilirdi.

CEP TELEFONU GELDİ: Kendileri bu noktada artık bir şey başaramayacaklarını sanırım gördüler ve sizi görüştüreceğiz dediler. Bir cep telefonu getirip Sayın Başbakan ile görüştürdüler. Durumu anlattım, telefonla konuşurken orada bulunan tüm bu hainlerin gözlerinin içine baka baka Sayın Başbakanımıza “hiç bir pazarlık söz konusu olamayacak, askeri savcı, cumhuriyet savcısı, polis ve inzibata teslim olacaklar” dedim, benzeri şekilde MİT Müsteşarını aradım ve bilgi verdim. Akın Öztürk Paşa benim götürüleceğim anlaşılınca ” komutanım bende sizinle geleyim” diye söyledi. Ben pozisyonu itibanyla ve gece boyunca şahsı ile yaşadığım izlenimler karşısında bunun uygun olmayacağını düşündüm ve “SEN BURADA KAL, KIZININ EVİ BURADA” dedim. Fakat sürekli ısrar ediyordu, onu üs binasında bırakıp çıktık.

ÇANKAYA’YA GİTTİK: Araçla helikopter pistine gittik, orada pek çok helikopter vardı. Gelen giden hareketlilik gözlemledim. Birisi bir helikopteri işaret etti ve onu çalıştırdılar. Fakat üsten kalkan helikopterlere ateş edilebileceğini birisi söyleyince Genelkurmay Başkanının içerisinde olduğunun belirtilmesi gerekir gibi bir şey söylendi. Hatta ben Mehmet Dişli’ye “SEN DE KAL” dediğim halde bu hususu belirterek ben telefon ile irtibat kuracağım dedi. Helikopter hareket ederken telefon ile bu durumu bir yerlere iletti. Helikopter havada iken de bir yerler ile de irtibat halindeydi. Sonuçta Çankaya Köşkünde Başbakanlığa iniş yaptık. Başbakanlık Müsteşarı bizi karşıladı. Ben ve peşimde Mehmet Dişli geldi. Açıkçası arkamdan gelenleri kontrol etmedim. Başbakanlık binasına girdik, bu şekilde bende hürriyetime kavuştum. Müsteşar bey ile baş başa iken bana peşimden gelen kim olduğunu sordu, ben yaşadığım olayları kısaca özetledim ve Mehmet Dişli’nin gözaltına alınmasının uygun olacağını değerlendirdim. Zaten bilahare gözaltı işlemi yapıldığını öğrendim.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile ABD'de bulunan Fetullah Gülen'i telefonla görüştürmek isteyen ve önceki gün tutuklanan 4. Ana Jet Akıncı Üs Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim, ifadesinde darbe girişimine katıldığı iddialarını reddetmiş ve “50 – 60 kişilik bir grup geldi. ‘Bize silah, yakıt, teçhizat lazım' dediler. Direnemedim. İhtiyaçlarını karşılama talimatı verdim” demişti.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile ABD’de bulunan Fetullah Gülen’i telefonla görüştürmek isteyen ve önceki gün tutuklanan 4. Ana Jet Akıncı Üs Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim, ifadesinde darbe girişimine katıldığı iddialarını reddetmiş ve “50 – 60 kişilik bir grup geldi. ‘Bize silah, yakıt, teçhizat lazım’ dediler. Direnemedim. İhtiyaçlarını karşılama talimatı verdim” demişti.

ODAMI BAŞKASINA HAZIRLADILAR: Olayların ardından karargaha 2. Başkanım Org. Yaşar Güler benden bir gün önce gelmişti. Bana anlattığı bir gariplik ki, makam incelemelerinde tespit etmiş olabilir. Odamın gayet toplu ve düzenli olduğu hususudur. Oysa ben çalışmakta iken şiddet kullanılarak ve zorla götürülmüştüm. Makam ve dinlenme odasında üzerilerinde kitap, kırtasiye malzemeler, çikolata, yiyecek, içecek, gazete kupürleri, hediyelik eşyalar nedeniyle normalde kalabalık görünmesine rağmen çok sade ve düzenli bulunmuş.

BAHÇELİ’NİN SİLAHI: Ayrıca bazı eşyaların kaybolduğu, iki biblonun yerlerinin değiştirildiği anlaşılmıştır. Nitekim Sayın Devlet Bahçeli tarafından hediye edilen ve odamda hatıra maksatlı duran tabanca ve beni götürdüklerinde Emir Subayı odasında kaldığını düşündüğüm şahsi cep telefonum halen bulunamamıştır. Bu husus, bende makamın bir başkası için hazırlanmış olduğu kanaatini doğurmuştur. Makamımda rutin çalışmalar sırasında çekilmiş bir kısım fotoğrafları sunuyorum, dedi. 4 adet fotoğraf dosyaya eklenmek üzere alındı. Tüm bu yaşananlar, T.C. Devletinin ve özelde TSK’nin paralel yapı olarak da adlandırılan teröristler ile mücadele etme azim ve kararlığının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu darbe teşebbüsünü planlayanlar, uygulamaya koyanların bu örgüt mensupları olduğuna inanıyorum. Bu çılgınlığa girişmelerinde; Ağustos şurasına ilişkin yaptığımız kapsamlı, ciddi ve titiz çalışmalarda bu örgütün büyük bir darbe yiyeceğini anlamasının en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 2. Başkanım ile beraber çevremizdeki personellerin bir kısmının bu örgüt ile bağlantılı oldukları hususunda şüphelerimiz gelişmişti, şurada çok ciddi adımlar atacaktık. Bunun dışında; bu terör örgütü ile ilgili yargıda devam eden soruşturma ve davalarda gelinen aşamalar Devletin tüm kuramlarının bu konuda aldığı mesafe de, gözü dönmüş bu hain teröristleri bu teşebbüse iten bir diğer sebeptir. Bu yapılanmanın içinde olan şahsıma, milletime, silah arkadaşlarıma, emniyet mensubu kardeşlerime, devletin kuramlarına, Türk tarihine, medeniyetimize bu derece zarar veren her bir kişiden ayrı ayrı şikayetçiyim.Türk Silahlı Kuvvetlerinin, şehitlerimizin ve gazilerimizin kanı ve teri pahasına büyük kahramanlık ve fedakarlıklarla kazandığı haklı itibarına bir günde karo bir leke süren bu hainlerin yaptıkları asla unutulmayacak ve inanıyorum ki hak ettikleri cezayı en ağır şekilde alacaklardır”

sözcü

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.