anadoluverumelimedya.com

TBB’ye vurulacak darbe milli birliğe iner

Av. Kürşat KARACABEY / Türkiye Barolar Birliği Yön. Kur. E. Üyesi

Reklam alanı

Aydınlık

Rusya dahil pek çok ülke baroları, kendi yapılarını sağlamlaştırma adına bizden bu konuda bilgi ve deneyim paylaşımı talebinde bulunduğu bir dönemde Türkiye Barolar Birliği’nin yok edilmesini kabullenemiyorum

Türk milleti olarak ateş çemberinin tam ortasındayız. Başta ABD’si, İsrail’i, AB’siyle Batı emperyalizminin hedef hattındaki “düşman” konumundayız. Mehmetçiğin -gecikmeli de olsa- Afrin’de verdiği şanlı mücadele, bu coğrafyadaki istikbal ufkumuzun uzunluğunu tayin edecek derecede önemli… Özetle şu günlerde tam anlamıyla bir istiklâl ve istikbal sınavındayız.

Bugünlerde milli birlik, bütünlük ve dayanışma; kuşkusuz, her bir zamankinden çok daha önemli ve belirleyici. Keza devlet aklını işleterek yanlışlardan kaçınmak, doğru stratejiler takip etmek ve potansiyelimizin elverdiği ölçüde güçlü olmak, güçlü kalmak hepimiz için milli bir ödev, sorumluluk ve zorunluluktur. Tarih şuurumuzun bizlere haykırdığı şu gerçek asla unutulmamalıdır: Pek çok millete ve medeniyete mezarlık eden bu coğrafyada güçsüz düşmek, yok olmakla eş anlamlıdır.

CUMHURİYETİ CUMHURİYET YAPAN

Güçlü olma yolunda, pek çok Ortadoğu ülkesinin aksine petrol, doğalgaz gibi peşin bir şansa sahip olmadığımız vakıa… Buna rağmen bölgenin en güçlü ülkesiyiz. Peki, niye?

Çünkü ağır aksak yürüyor olsa da bölgenin en yetkin demokratik yönetimine sahibiz de ondan. Laik temelde ulus devlet anlayışı üzerine kurulu olan kuvvetli bir birlik bütünlük kültürüne sahibiz de ondan. Tüm bölme parçalama girişimlerine rağmen, hangi etnik ve inanç kökenine sahip olursa olsun, her bir yurttaş için Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşımak, hâlâ vazgeçilemez bir değeri temsil ediyor da ondan. Kısaca bütün bu yönetsel, hukuksal ve kültürel değerlerin kazandırıcısı ve koruyucu zırhı konumundaki Cumhuriyetimiz, aldığı tüm yaralara rağmen hâlâ ayaktadır da ondan…

Bize istiklâlimizi ve milletler ailesinin onurlu bir üyesi olmayı sağlayan “Cumhuriyet” temsil ettiği ilkeleriyle, kurallarıyla ve kurumlarıyla bir değerler sistemidir. İşte Cumhuriyeti Cumhuriyet yapan kurumların en önemlilerinden birisi, belki birincisi İl Baroları ve onların çatı kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliği’dir…

Çünkü Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, sırf meslek mensuplarının güncel çıkarlarını koruyup kollamakla görevli herhangi bir meslek kuruluşu değildir. O, kendi kurumsal çıkarlarından öte seksen milyon yurttaşın hukukuna ve bu hukukun koruyucu şemsiyesi olan Cumhuriyet Hukukuna sahip çıkmakla da ödevlidir.

KAMU HİZMETİ

Nitekim Avukatlık Kanununun 110/17 maddesi hükmü Türkiye Barolar Birliği’ne “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak” sorumluluğunu, yasal bir görev olarak tanımlamıştır. Benzer görev ve sorumluluk, aynı Kanunun 76. maddesi ile il barolarına da yüklenmiştir. Bu nedenledir ki Barolar ve TBB, kanunlarımızda kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış ve kamu hizmeti vermekle yükümlendirilmiştir. .

 

İşte bu nedenledir ki her bir baro ve Türkiye Barolar Birliği, mesleğin ve meslek mensuplarının çıkar/yarar eksenini aşan bir anlayışla, insan hakları ihlalleriyle mücadele etmekte, hukukun yok sayıldığı uygulamalara karşı sesini yükseltmektedir. Bu doğrultuda vatandaşların hukukuna sahip çıkmakta; hukukun gerekli kıldığı önlemler alınmadığı için meydana gelen maden kazalarının takipçisi olmakta, insan hakları ihlali niteliğindeki çevre katliamlarına, yurttaşların Anayasa ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerine getirilen kısıtlamalara karşı sesini yükseltmektedir.

Türkiye Barolar Birliği’nin, siyaset yapma olarak çarpıtılan müdahale ve mücadelelerinin tamamı, bu kapsamda yerine getirilen ve getirilmek zorunda olunan görevlerden ibarettir. Bu bakımdan TBB’nin varlığı, demokrasimizin sağlıklı işleyişinin en önemli güvencelerinden ve emniyet sübaplarından birisidir.

Bütün bu nedenlerle avukatlar ve onların sağlam ve oturmuş demokratik usullerle yürümekte olan meslek kuruluşları Barolar ve TBB Cumhuriyetin hukuk kaleleridir…

Nitekim bu nedenledir ki, büyük Atatürk, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti kurduktan kısa bir süre sonra ve 1924 Anayasası’nın kabulünden önce (Anayasa’nın kabul tarihi 20 Nisan 1924) 3 Nisan 1924 tarihinde bugünkü Avukatlık Kanunu’nun ilk şekli olan 460 Sayılı Muhamat Kanunu’nu kabul etmiştir.

VAHİM HALKALAR EKLENİYOR

Peki bu acele niyeydi? Çünkü; gelişme, kalkınma için demokrasi önemliydi. Demokraside ise kantarın topuzu yargı, yargının üç unsurundan biri ve birincisi de savunma idi. Savunmayı temsil eden avukatlar, her tür güç odağına ve hatta gerektiğinde devlete karşı haklarını savunma konumunda olacak her bir bireyin, haklarını hayata geçirme yolunun güvencesiydi de ondan. Bu yaklaşım Genç Cumhuriyet’in, hak savunuculuğuna, avukatlığa verdiği önemin de tarihsel bir kanıtıdır.

Bu açıklamalar karşısında, peki şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’nın AKP grup toplantısında ayaküstü yaptığı; “Türkiye Barolar Birliği’nden ‘Türkiye’ ifadesinin kaldırılacağına, devamında avukatların meslek örgütlerine kaydolma zorunluluğunun kaldırılacağına, isteyenlerin dernek benzeri kendi meslek örgütlerini serbestçe oluşturabileceklerine” dair açıklamasını nereye koymak lazım?

Bu açıklamanın -hiç arzu etmediğimiz bir şekilde- milli iradenin tecelligâhı TBMM’nin çoğunluk üyeleri tarafından, karşı konulamaz bir “buyruk” gibi algılanması ve gereğinin yapılması halinde, taşıdığı anlamı ve üreteceği sonuçları şu şekilde öngörmek durumundayız:

“Türk Kızılayı” adını taşıyan masum maden suyunun adından “Türk”ün budanması ile başlatılıp, Türkiye’nin pek çok kurumundan “Türk”ün, “Türkiye”nin ve “T.C”nin çıkarılması suretiyle kararlılıkla sürdürülen, Türklüğün Türkiye’den kovulması sürecine, bu kez çok daha vahim halkalar eklenmiş olacaktır.

Avukatların, il barolarına ve Türkiye Barolar Birliği’ne kayıt zorunluluğu kaldırılmak suretiyle kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve dolayısıyla demokrasinin en önemli güvencesi olan bu yapılar, fiilen lağvedilecektir.

 

ZİHNİ BÖLÜNMEYE YOL AÇAR

Buna bağlı olarak avukatların ve avukatlık hizmetlerinin düzenli işleyişi ve denetimi ortadan kalkacak; avukatlık stajı, sicile kayıt ve disiplin işlemleri gibi pek çok iş ve işlem yürütmenin bir organı olan Adalet Bakanlığı marifetiyle yürütülecektir. Bu sonuçla, yargı bağımsızlığı tümüyle devreden çıkacak, savunma örgütü yürütmeye bağlanacak, avukatlar hükümetin memurları mesabesine taşınacaktır. Kısaca demokratik yapıya belki en ağır darbe de indirilmiş olunacaktır.

Emperyalist organizasyonlarla işbirliğine arzulu ve çıkar odaklı gruplar başta olmak üzere, etnik, mezhepsel, aşiret ve tarikat temelli pek çok avukat grupçuğu, kendi meslek örgütünü kuracaktır. Bu hal, şu an itibariyle mevcudu 106 bin olan avukatlar arasında gerçekleşecek bölünmeyle kalmayacak; bu gurupların temsil ettiği vatandaşlar arasında da zihni bölünmeye yol açacaktır. Meslek örgütleri arasında ilkesiz ve haksız rekabetler önlenemez bir hal alacaktır. Vatandaş da hakim de ister istemez, “acaba bu avukat hangi renkteki meslek örgütüne bağlı?” sorusunu sormaktan kendisini alamayacaktır.

Milli birliğe, bütünlüğe ve dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz çok kritik bir süreçte tartmadan, düşünmeden, olası sonuçlarını sorgulamadan böyle bir adımın atılması milli bekamızı tehdit edecek derecede yakıcı bir soruna ve dolayısıyla sorumluluğa işaret etmektedir.

Bu noktada devlet aklıyla, serinkanlılığıyla ve sorumluluğuyla hareket etmek, herkes ve özellikle devleti yönetme konumunda olanlar için tarihi bir zorunluluktur. Kurumlar kişilerle kaim değildir. Bir kişiye karşı duyulan -esasen son derece yersiz, haksız- antipatiden ötürü, rejime renk değiştirecek ölçekte kurum düşmanlığı yapmak, devlet geleneği ve aklıyla bağdaştırılabilir bir tutum değildir.

Hele böylesi fevri bir girişimin, “Türkiye Barolar Birliği”nin “milli davranmadığı” gerekçesine dayandırılmak istenilmesi, gülünçlüğün ötesinde yürek yakıcıdır.

Mayıs 2017’ye kadar son dört yılında yönetim kurulu üyeliğini büyük bir onurla üstlendiğim Türkiye Barolar Birliği, söylenenin tam aksine hep ve kararlılıkla milli duruş sergilediği içindir ki bugün birilerinin hasmane tutumuna muhatap olmaktadır…

DEVLET AKLIYLA HAREKET EDİLMELİ

Türkiye barolar Birliği’nin; Balkanlar, Kafkaslar ve Ortaasya’daki onlarca ülkenin barolar birliğine önderlik ederek kurduğu ve hasbelkader şahsımın da koordinasyonu ile görevlendirildiği TÜRK-AV (Türk Dili konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği) bile TBB’nin ne denli milli uğraşlar içinde olduğunun kanıtıdır. TBB’nin karar ve girişimiyle oluşan ve önderliğini yaptığı bu yapı, Türkiye’nin ilgili ülkelerle ticari, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerine karşılıklı gelişecek “hukuki güvenlik duygusu” temelinde esaslı altyapı oluşturmayı amaçlayan bir kuruluş olarak organize edilmiş ve hayata geçirilmiştir.

Bir avukat değil, bir Türk vatandaşı olarak bu noktada şunu da söylemek zorundayım: Görev nedeniyle görüştüğüm onlarca ülkenin baro yöneticilerinden, Türkiye’deki avukatlık yapılanmasının ve örgütlenmesinin hayranlıkla karşılandığını gözlemledim. Rusya dahil pek çok ülke baroları, kendi yapılarını muhkemleştirme adına (sağlamlaştırma) bizden bu konuda bilgi ve deneyim paylaşımı talebinde bulundu….

Hal böyle iken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk hukuk tarihinin yüz akı olan bir kurumun, Türkiye Barolar Birliği’nin, yok edilmesini; bu suretle birlik yerine bize her anlamda parçalanmışlığı/bölünmüşlüğü dayatan küresel emperyalizmin ayrıştırıcı, bölücü tezlerine hizmet edilmesini kabullenemiyorum.

Bu anlayışla ve bilinçle, şu anda TBB’de yönetsel görevi olmayan bir Türk vatandaş ve Türk hukukçu olarak, devlet aklını sağduyulu davranmaya çağırıyorum…

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.