anadoluverumelimedya.com

Rüzgârımızı kendi teknolojimizle hasat edelim

Prof. Dr. Birol KILKIŞ / Aydınlık

Reklam alanı

Ülkemizde 1970’li yıllardaki bir Enerji Bakanımıza gerçekleştirdiğimiz bilimsel ziyaretimizde sarf ettiği “Türkiye’de hidroelektrik santrallerin potansiyeli tükenmeden rüzgâr enerjisi ile ilgilenmiyoruz” şeklindeki sözlerinden bu yana büyük aşamalar kaydettik. Keşke çalışmalar o yıllarda başlasa idi. Artık ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarının ne denli önemli ve uygulamaların ne kadar acil olduğunu son sel felaketleri ile de iyice anlamış durumda. Zira, yenilenebilir enerji kaynaklarının uygun ve verimli sistemlerle değerlendirilmesi ile sera gazı salımlarında çok önemli ölçüde azalma söz konusu. Sera gazlarının azaltılması da küresel ısınmaya karşı tek çare gibi.

Ancak rüzgâr enerjisi sistemlerinin yapımı ve kurulumları sırasında salınan karbon dioksitin ve olası çevresel zararların (ağaçların kesilmesi gibi) işletme sırasındaki salım azalmasına karşın kaç senede başa baş gelebileceğinin de iyi hesaplanması gerekir. Sistemlerin bu açıdan da en uygun biçimde kurgulanması ve en uygun yerlerde kümeleştirilmesi önem kazanmaktadır. Gene akılcı ve en uygun çözümler üretmek kaydı ile rüzgâr ve güneş enerji sistemlerinin cari açığımıza da önemli boyutlarda katkıları söz konusu.

GÜNEŞ ENERJİSİ İLE RÜZGÂR ENERJİSİ HARMANLANMALI

Güneş enerjisinde de son günlerde olumlu adımlar atılıyor. Bu durum gerçekten sevinç ve güven verici. Çünkü kamuoyu iyice oluştu ve “güneş batınca elektrik üretemiyoruz, güneş battı diyemeyiz” şeklindeki söylemlerden de artık çok ilerideyiz.

Rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi yönlerinden ülkemiz oldukça zengin bir potansiyele sahip. Rüzgârın olmadığı saatlerde güneş, güneşin olmadığı saatlerde rüzgâr daha kuvvetli. Bu nedenle rüzgâr ve güneş enerjisi sistemlerini bilinçli bir şekilde harmanlamalıyız. Artık yerli türbin kanadı üretiminden de öte değişik sistem parçaları, kontrol devreleri bile tasarlayıp üretebiliyoruz. Güneş gözelerinin tamamen yerli olarak tasarım ARGE ve imalatında rekabet edilebilir verim düzeylerine çok yaklaştık. Bu cümledeki tasarlamak kelimesinin temsil ettiği yerli tasarım ve yerli teknolojinin altını çizmek gerekir.

MİLRES PROJESİ

Şu anda değişik birimlerdeki ve sektörlerdeki ilgili üretim kalemlerini toplasak zaten yüzde 60’lar dolayında yerli üretim potansiyelimiz oluşmuş durumda. Yapılacak tek şey iyi bir proje yönetimi ile bu sektörleri tek bir elden yönetmek ve üretimi mobilize edip yönlendirmektir. Şunu da belirtmek gerekir ki, ülkemizde 2 MW ve üstü rüzgâr türbinlerini yerli kanat tasarımı ve yerli kanat üretimi dahil olmak üzere, üreten ve tesis eden firmalar bulunmaktadır. 2008 yılında başlatılan MİLRES (Milli Rüzgâr Enerjisi Sistemleri) projesi de 2 MW güç hedefine sahiptir. Sonraları bu hedef değişik nedenlerle -belki kısmen de politik- 500 kW güce indirildi. Halbuki şu anda dünyada 8 MW’lık türbinler yapılıp satılıyor. 500 kW ve altı türbinler de renkli televizyona nazaran siyah beyaz televizyona benziyor ve artık 2 hatta 3’üncü el olarak kullanılmışları bazı Afrika ülkelerine satılıyor. MİLRES Projesi ilk hedefinde devam etse idi belki de son ihaleyi tamamen yerli bir Türk firması veya konsorsiyumu kazanabilecekti.

TEKNOLOJİYİ BİZ ÜRETELİM

Her ne kadar son YEKA İhalesinde yerlileşme ve istihdam için bazı doğru hedef ve gerekler konulmuş olsa da, nasıl ve ne kadar gerçekleşeceğini zaman içerisinde göreceğiz.

 

 

Teknolojinin gerçekten yerlileşmesini istiyorsak, öncelikle ARGE’mizi tamamen kendi inisiyatifimizde ve yabancılara yama olmadan gerçekleştirmeli ve sürdürmeliyiz. Elbette uluslararası teknolojik ilişkiler ve ortak projeler önemlidir ama bu ilişkiler yabancıların şemsiyesi altında olmamalı ve en son teknolojiyi onlardan beklemeden biz üretmeliyiz. Eğer ülkemizde esen rüzgârı kendi teknolojimizle hasat edemiyorsak, ARGE çalışmalarını tamamen ve kendi bilgi birikimimizle yapamıyorsak, ne yapılan ARGE tam anlamı ile milli olur, ne de esen rüzgâr bizim olur. Rüzgarımızı kendi teknolojimizle hasat etmemiz lazım.

Bu bağlamda, yurtdışı bir firmanın kurduğu rüzgâr türbininin kulesine bile mühendislerimiz o firmanın izni ile çıkabiliyor veya en ufak bir arızada maliyetli bir biçimde o yurtdışı firmadan teknisyenlerin gelmesi söz konusu oluyorsa konuya yeterince bilimsel, teknolojik, stratejik ve uzun soluklu yaklaşmıyoruz demektir.

YEKA RÜZGAR ENERJİSİ İHALESİ

Şimdi son büyük 1.000 MW’lık YEKA rüzgâr enerjisi ihalesine teknik açıdan bakalım. Şartnamede bu kapasitenin belirlenen bölgelere ne şekilde dağılımının öngörüldüğü belli değildir. Aslında bu 1.000 MW toplam kapasitenin belirlenen yörelere hangi kapasiteler aralığında ve miktarlarda kümelendirileceği ciddi bir optimizasyon problemidir. Bu çalışmayı sadece firmadan beklemek hem o firma, hem de ülkemiz açısından haksızlık olur. Çünkü firma doğal olarak taahhüt ettiği birim satış fiyatını kendisi için ekonomik kılabilecek şekilde bir kümelendirme yapacak, kendisi için en az maliyetli teknoloji ile en ucuz kapasiteli türbinleri -şartnamenin gerekli hükümlerine bağlı kalsa da- kullanma yolunu seçebilecektir. Bu kümelemenin de ülke yararları ile ne denli örtüştüğünü sadece şartnamenin yılda en az 3 milyar kilovat saat üretip satmak koşulu içerisinde göremeyeceğiz. Bunun anlamı bana en ucuza sat, türbinlerin her biri de en az 2.3 MW kapasiteli olsun, belirli bir verimin altına düşmesin, gerisini nasıl yaparsan yap demekle özdeştir. İhalede tek bir kapasite alt sınırı (2.3 MW) koymak da sorun yaratabilir. Çünkü türbin kurulacak yerler özelindeki optimizasyon çalışmasında bazen teknik ve ekonomik anlamda, daha düşük kapasiteli türbinlerin konulması da akılcı olabilir.

İHALENİN MANTIĞI

Kamuya şu ana kadar yansıdığı şekli ile ihale, elektriği rüzgârdan nasıl üreteceksin den çok, bana en ucuz kaça satacaksın şeklinde gerçekleşmiştir. Amerikan dolar sent/kWh rakamı ihalenin tek aktörü olmuştur. Bu şekli ile de basit bir eksiltmeden öteye geçememiştir. Her ne kadar teknik şartnamede bazı detayların olduğu söylenmekte ise de, bunların daha çok yürürlükteki verimlilik ve çevre gibi konulardaki yönetmeliklere atıf yapılmakla yetinildiği izlenimi mevcuttur. Halbuki, sadece ekonomiyi değil tüm ülkemizi ve doğayı bu denli etkileyecek bir ihalede teknik performans, elektro-mekanik verimin değişim grafikleri, sistemin yararlı ömrü, yorulmaya karşı dayanım, kullanılan malzemenin çevresel etkisi, imalat ve kurulum sırasında salınan karbondioksit miktarı, rüzgâr türbininin devreye giriş ve çıkış rüzgâr hızları, yapım teknolojisi, gürültü düzeyi, elektromanyetik etki, kuş çarpmalarına yaz ve kış koşullarına karşı önlemler, türbin kurulumun nasıl yapılacağı, ağaç kesim miktarlarındaki tahminler, açılacak yollar, sistem tasarımı ve çevre gibi olmazsa olmaz koşullar olan ana faktörlerin kullanılacağı bir ihale eş baz formülü gerekir.

Bugün en ucuz gözüken bir teklif ülkenin genel yararlarına cevap verme aşamasında en iyi teklif olmayabilir. Bu olasılığı kestirmenin en kısa ve yeterli yolu, daha kapsamlı, eş baz formülasyonlu bir çalışma yapılması, ihalenin özellikle açık eksiltme kısmında her fiyat teklifinin eş baz faktörleri ile sürekli düzeltilerek tekliflerin güncellenmesi ve bu arada firmalarca yapılması mümkün hatta kaçınılmaz olan teknik değişikliklerin de ihale sırasında sürekli takibidir. Takip edilmelidir ki verilen teklifin gerçekten ülke genel çıkarlarına ne kadar uyumlu olduğu görülebilsin ve değerlendirilebilsin.

AYRINTILAR KAMUOYU İLE PAYLAŞILMALI

Tüm bu çalışmalar, eğer yapıldı ise, kamuoyu ile de paylaşılması elzemdir. Bir kuramsal örnek vermek gerekirse, ihaleyi kazanan konsorsiyumun yabancı ve esas imalatçı firması ihaleden hemen önce başka bir ülkenin rüzgâr türbin imalatçısı ile birleşme kararı almış ve 24 Temmuz 2017’de borsada yeni şekli ile işlem görmeye başlamıştır. Bu bilgilerin tamamı serbest internet ortamında ve firma web sitelerinde vardır. Yeni ortak şirket aslında güvenirli, denenmiş, fakat alışılmış bir teknoloji ile ürün imal etmektedir. Esas şirket ise en son teknoloji olan kalıcı mıknatıslı doğrudan tahrikli sistemi bazı ürünlerinde pazarlamaktadır. Bu ürün daha hafif, daha dayanıklı ve daha verimlidir. Özellikle bu yeni şirketleşme sonucu acaba ülkemize hangi teknoloji girecektir. Bunun yukarıda açıklanan eş baz temelinde her yönü ile yansıması nasıl olacaktır. Bunu tek bir fiyat kaleminde yani 3.48 ABD Dolar sent/kWh ile bilmenin imkânı yoktur. Eğer ihalede yukarıda açıklanan eş baz çalışmaları gerçekten yapılmadı ise sonuç bilim ve teknoloji adına üzücü olacaktır.

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.