anadoluverumelimedya.com

‘Cumhuriyeti Müdafaa Mecburiyeti’ ve Adalet Yürüyüşü

İbrahim Kaya / Abc Gazetesi

Reklam alanı

Türkiye’deki gelişmeler ana muhalefet partisi liderinin Ankara’dan İstanbul’a yürümesini gerektirecek kadar ciddiyet arz ediyor. Bir önceki yazımda bu yürüyüşün gecikmiş bir yürüyüş olduğunu ama yine de “direnmek” için henüz vakit varken başlamış olmasından ötürü desteklenilmesi gerektiğini belirtmiştim. Şimdi bu adalet yürüyüşünün neden çok büyük bir anlam içerdiğini ve tasarlanmamış sonuçlar doğurmasının önüne nasıl geçilebileceğini ele alacağım.

Kurucu aktörün “Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!” uyarısına uygun bir karşılık olarak Adalet Yürüyüşünü okumamız gerektiğini tartışacağım. Yani bir başka ifadeyle; Adalet yürüyüşü, cumhuriyetin kurucu aktörü Atatürk’ün “cumhuriyeti müdafaa mecburiyeti” doğabilir ve böyle zamanlarda gençlik vazifeye atılmak zorundadır; içinde bulunduğu vaziyeti ve imkanları düşünmeyecektir anlayışına pozitif bir yanıt olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu demek ki 69 yaşında olmasına rağmen Mustafa Kemal’in seslendiği gençlerdendir ve Fırka’nın lideri olduğu için de öyle olması icap etmektedir. Adalet Yürüyüşü’nün önemi öncelikle buradadır, ne bir milletvekilinin ne bir gazetecinin adaletsizliğe uğramış olması ne de bir akademisyenin haksız yere işinden edilmiş olması tek başına bu yürüyüşün anlamını veremez. Bu yürüyüşe anlamını veren kurucunun sözünü ettiğimiz çağrısına bu yürüyüşün uymuş olmasıdır. Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşülmüştür ve bu mecburiyet Fırka’nın Genel Başkanını harekete geçirmiştir. Neden?

Cumhuriyeti Müdafaa Mecburiyeti

Şort giydiği gerekçe gösterilerek fiziksel şiddete maruz kalıyor kadınlar. Kendi veya ebeveynlerinin tercihi olmadığı halde çocuklar ve gençler temel bilimleri yeterince kapsamayan ve birilerinin keyfi taleplerini karşılayan öğretim müfredatına mecbur bırakılıyor. Ülkenin değişik kentlerindeki kışlalardan askerlerin zehirlendiği haberlerini alıyoruz. Madenlerde göçük altında can veren ya da pisi pisine denilecek her türden iş kazalarıyla hayata veda eden yani esasında cinayete kurban giden işçiler oluyor neredeyse her gün. Askerler, polisler ve sivil yurttaşlar teröre kurban veriliyor. Hukukun üstünlüğü ilkesi yok sayılıyor. Soruşturulmadan, yargılanmadan insanlar işlerinden oluyor. Siyasi iktidarı denetleyecek mekanizma olarak üst ya da yüksek mahkemeler işlevsizleşmiş duruyor. Sanata duyulan bir nefret büyütülüyor memlekette. Entelektüel, millete düşman addediliyor. Daha çok sayıda iç karartıcı örnek olaydan bahsedilebilir. Ancak, kavramsal olarak kısaca ülkenin vaziyetini nitelememiz gerekir. “Modernliği olmayan kapitalizm” olarak tanımladığım bugünkü Türkiye üç temel insanlık sahası açısından deyim yerindeyse sınıfta kalan bir ülkedir: kültürel modernlik, politik modernlik ve ekonomik modernlik bu ülkede gittikçe ortadan kalkmaktadır ve bu nedenle cumhuriyeti müdafaa mecburiyeti epeydir vardır.

Kültürel modernlik darmadağın edilmiş durumdadır: bilimin özerkliği yıkılmış ve akademi doğrudan siyasal iktidara bağlı kılınmıştır; sanatın özerkliği tanınmamış ve sanat hakkında deyim yerindeyse “cahiller” otorite kılınmıştır. Bilimsel, laik bilginin gündelik yaşamımızda bize kılavuzluk etmesi gerektiği anlayışı yıkılmış yerine dinsel, karşı-Aydınlanmacı bilginin geçmesi için büyük girişimlerde bulunulmuş durumda.

Politik modernlik – demokrasi – önemli ölçüde rafa kaldırılmış durumda; eleştirelliğin ve muhalifliğin neredeyse keyfi olarak cezalandırıldığı bir ülkeye dönüşüyor memleket. Gittikçe daha çok otoriterleşen, daha fazla kontrol ve daha az özgürlük diyen bir politik yapı inşasıyla karşı karşıyayız. İnsanların bir araya gelmesi, örgütlenmesi, dertlerini ifade etmesi pek mümkün görünmüyor; mümkün olduğunda da sanki siyasi iktidarın bir lütfuymuş gibi sunuluyor.

Ekonomik modernlik göçmüş ve yerinde hiçbir kurala riayet etmeyen, hukuksuz bir ekonomik yapı inşası sürüp gidiyor. Doğayı tahrip etmek, ülkeyi bir inşaat şantiyesine çevirmek, işsizliği, yoksulluğu artırmak dışında ülke için başka sonuç vermesi mümkün olmayan vahşi bir kapitalizm memlekete epeydir reva görülüyor. Toplumsal tabakalaşmasının tamamıyla “sadakate” dayanmaya başladığı ve bu yüzden gittikçe kaybettiğimiz bir memleket görüntüsü var ortada.

Yeniden Cumhuriyet İnşası

Kısacası, ekonomik, politik ve kültürel sahalarda ciddi bir yozlaşma yaşanıyor ve bu yozlaşma cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşüldüğünü gösteriyor. İşte tam da bu yüzden Adalet Yürüyüşü’nün önemi çok büyük. Yeniden Cumhuriyet inşasının bir zaruret olduğu her açıdan aşikarlaşıyor ve bu inşayı gerçekleştirebilecek aktörün CHP olduğu da netleşiyor. CHP hiç kuşkusuz sadece CHP adına hareket edemeyecek kadar büyük bir sorumluluk taşıyor. Yeniden inşada temel gereksinimler ve dolayısıyla ortak meseleler belirleyici olmaktadır. Bu meseleler hukukun üstünlüğünün sağlanması, adaletin gerçekleştirilmesi, liyakat usüllerine dayalı toplumsal tabakalaşma sisteminin kurulması gibi çok önemli, acil ihtiyaçları kapsamaktadır. Ancak, bahsetmiş olduğumuz üç temel insanlık sahası açısından CHP bir yeniden inşa programını benimsemek durumundadır: cumhuriyetçi siyasa, aydınlanmacı kültürel saha ve hukuka riayet eden ekonomi. Her birinin esasında millet olarak birlikte yaşamamızın temellerini sağlayacak çözüm içerdiğini gösteren basit, anlaşılır “modern” bir beyanata ihtiyaç bulunmaktadır. Yani CHP Adalet Yürüyüşü’nü bu üç sahadaki yeniden inşa hedefi için gerçekleştirmek durumunda olduğunun bilincinde olmak zorundadır.

Tam da bu noktada Adalet Yürüyüşü’nün tasarlanmamış veya istenilmeyen sonuçlar doğurması ihtimali üzerinde düşünülmeli ve bu konuda önlemler alınmalıdır. Bu yürüyüşün Yeniden Cumhuriyet inşasına giden bir yürüyüş olduğu havasının yaratılması en önemli önlem olacaktır. Ne herhangi bir “cemaatin” ne de herhangi bir “partinin” bu yürüyüşü kendisi için adalet istenildiği bir yürüyüşe döndürmesi dolayısıyla mümkün olmamalıdır. Ülkenin yakın geçmişinde büyük adaletsizlikler gerçekleştirmiş olanlar için adalet yürüyüşü yapıldığı hissiyatı kesinlikle uyandırılmamalıdır. Teröre net biçimde terör nitelemesini yapmayan gruplarla yürüyüşün arasındaki mesafenin net olduğu herkese gösterilmelidir. Yoksa en başından buyana adalet yürüyüşüne verdiğimiz destek düşecek ve duyduğumuz heyecan azalacaktır. Adalet Yürüyüşü, Cumhuriyeti Müdafaa mecburiyetinde olunduğunun bilinciyle gerçekleşiyorsa, vereceği sonuçlar kuşkusuz Yeniden Cumhuriyet inşası yönünde son derece olumlu sonuçlar olacaktır.

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.