anadoluverumelimedya.com

AKP’liler hakkında FETÖ’ye yardım yataklıktan suç duyurusu

HKP, 2002’den bu yana devleti yönetenlerin, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün işlediği suçlara yardım ve yataklık eylemlerinden haklarında kamu davası açılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu.

Reklam alanı

Dilekçe metnini aşağıda yayımlıyoruz:

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
ANKARA

Suç Duyurusunda Bulunan
Müşteki: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sok. No: 24/15- Kızılay/ANKARA

V e k i l l e r i: 1- Av. Orhan ÖZER – Konya Barosu
2- Av. Metin BAYYAR – Ankara Barosu
3- Av. F.Ayhan ERKAN- İstanbul Barosu
4- Av. A. Serdar ÇINGI – İstanbul Barosu
5- Av. Tacettin ÇOLAK- İzmir Barosu
6- Av. Sait KIRAN – Ankara Barosu
7- Av. Ferit ÇÖÇE –Adana Barosu
8- Av. Halil AĞIRGÖL – Bursa Barosu
9- Av. Azime Ayça OKUR – Ankara Barosu
10- Av. Pınar AKBİNA- İstanbul Barosu
11- Av. Doğan ERKAN- Ankara Barosu

Ortak Adres : Necatibey Cad. Sezenler Sok.No:4/15 Sıhhiye-Ankara

Ş ü p h e l i l e r :1- Recep Tayyip Erdoğan
2- Abdullah Gül
3- Mehmet Ali Şahin
4- Cemil Çiçek
5- Abdülkadir Aksu
6- Vecdi Gönül
7- Hilmi Özkök
8- Necdet Özel
9- Hulusi Akar
10- Ahmet Davutoğlu
11- Binali Yıldırım
12- Bülent Arınç
13- Efkan ALA
14- Ekteki resimden tespit edilecek mevcut ve eski
milletvekilleri
15- Suça karıştığı tespit edilecek 2002- 2014 yılları arasındaki tüm kabine üyeleri ile milletvekilleri ile diğer devleti temsil makamını işgal edenler.

Suç İsnadı : Anayasal Düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka düzen getirmeye teşebbüs (TCK’nin 309/1 maddesi), Bu suça yardım ve yataklık (TCK’nin 39. maddesi),

Suç Tarihi: 2002 – 2016 yılları arası.

İstemin Özü: Aşağıda açıklayacağımız gibi, 2002 den bu yana devleti yönetenlerin, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün işlediği suçlara yardım ve yataklık eylemlerinden haklarında kamu davası açılması için soruşturmaya şüpheli olarak dahil edilmesi istemidir.

Olay ve Açıklamalar:

1- Bilindiği gibi 15 Temmuz 2016 gecesi AKP iktidarıyla el ele vererek Ordu içine sinsice yerleştirilen Fethullah Gülen tarikatına bağlı askerlerin, mevcut iktidarı devirmeye yönelik bir harekatı oldu. Bu harekat sırasında yüzlerce insanımız katledildi, yaralandı. Bu harekatın, Fethullah Gülen cemaati (Fethullahçı Terör Örgütü) tarafından yapıldığı yetkililer tarafından açıklandı. Bu olay nedeniyle Türkiye çapında Adli soruşturmalar yürütülmekte; Orduda, MİT’te, Yargıda, Poliste, Milli Eğitimde, Üniversitelerde geniş çaplı tutuklamalar yapılmış bulunmaktadır. Ve tutuklamalar hâlâ da devam etmektedir.
FETÖ’yle ilgili diğer soruşturmalar da, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütüldüğü için işbu suç duyurusu dilekçemizi, savcılığınıza sunmak gerekmiştir.
2- 15 Temmuz harekatında bulunmak ve FETÖ yönetici ve üyesi olma iddiası ile suçlanarak tutuklananların, görevden uzaklaştırılan ve açığa alınanların sayısının yüz binleri aştığı belirtilmektedir. Ordu’da General, Amiral ve subayların yarısının, FETÖ’cü olduğu açıklanmaktadır. Adliye öyle, Polis öyle, Milli Eğitim öyle, Üniversiteden Mülkiye’ye varana kadar öyle, MİT öyle. Bunun ne kadar vahim bir tablo olduğu açıktır.
Elbette FETÖ’nün bu soruşturmaya konu örgütlenmesi bir anda zuhur eden bir olay değildir. Bunu herkes gibi Yargı da çok iyi bilmektedir. AKP iktidarları 2002 yılından bu yana, Fethullah Gülen Cemaatiyle eylem ve amaç birliği içinde bu sonucu hazırlayan suç ortağıdır. Hukuki deyimle, soruşturma konusu suçun icra hareketlerini birlikte işlemişlerdir. Harekat sadece bir sonuçtur. Bize göre AKP iktidarları ve haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz şüpheliler, meşru hukuk sistemini hiçe sayarak, adeta bir çete hukuku uygulayarak, FETÖ’yle (çetesiyle) bu suçu “Birlikte İrtikap Eden” asli faildirler. En azından suçun işlenmesine yardım ve yataklık edenlerdir. Ta ki aralarında, 17-25 Aralık 2013’deki güç ve paylaşım savaşı çıkana kadar. Ancak o tarihe kadar geçen 12 yıl içinde suçun icra hareketleri tamamlanmış, FETÖ Örgütü kalkışma gücüne ulaşmıştır. Olay bu tarihsel süreç içinde ele alınmadığı sürece, gerçek suçlulara ulaşmak bize göre mümkün değildir.
3- Haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz, yıllarca ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan, AKP hükümetlerinin ana politikalarını ve “cemaatle” işbirliğini belirleyen ana şüphelidir. 2002 yılından bu yana görev yapan Başbakan ve Kabine üyeleri, eski Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül, Eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök, Necdet Özel, halen Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar da aşağıda açıklanacağı üzere, soruşturmaya konu suçun işlenmesine yardım ve yataklık eden şüphelilerdir. Bunlar “Cemaatle” yani FETÖ örgütüyle, AMAÇ VE EYLEM BİRLİĞİ içinde 12 yıl devleti birlikte yönetmişlerdir.

a-) Amaç Birliği içinde ortak çalışmışlardır:
“Cemaat”in ya da FETÖ’nün amacı, sanırız uzun açıklamaya gerek olmayacak şekilde açıktır: Laik Cumhuriyeti yıkarak yerine, kendisinin şeyhliğinde bir din devleti kurmaktır. Bu hususun soruşturma dosyanızda da açıklığa kavuştuğu inancındayız.
AKP’nin de aynı şekilde, siyasi parti mücadelesi veriyormuş görüntüsü içinde, Laik Cumhuriyet’e karşı savaş açtığı, kerte kerte laik Cumhuriyeti ortadan kaldırarak, laik Cumhuriyetin tüm mirasını, geleneklerini, kültürünü ortadan kaldırıcı icraatlarda bulunduğu, kimsenin gizleyemeyeceği bir gerçektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne verdiği İddianamesi ve ekleri ile Anayasa Mahkemesi’nin “AKP, LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI durumundadır” şeklindeki kararı bunu net olarak ortaya koymaktadır.
Esasen AKP’nin bir numaralı lideri Recep Tayyip Erdoğan; “Hem laik hem Müslüman olunmaz. … mümkün değil ikisinin bir arada olması”, “Demokrasi bizim için bir amaç değil araçtır” diyerek geldi AKP Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa. 14 yıllık iktidarları döneminde de, Laik eğitimi bitirdiler, Laik Cumhuriyetin tüm kazanımlarını bir bir yok ettiler. Bunu da FETÖ yapılanmasıyla elbirliğiyle gerçekleştirdiler.
Laik Cumhuriyette, devlet içinde bir dini cemaatin yeri olabilir mi? O cemaatin devlet yönetiminde söz ve karar sahibi olmasına izin verilebilir mi? O cemaat adamlarının kamu kurum ve kuruluşlarına, MİT’ine, Ordusuna, Polisine, Yargısına, Eğitimine ve hatta kendi partisinde milletvekili, Bakan olmasına izin verilebilir mi? Kısaca Devlet yönetimine ORTAK YAPILABİLİR Mİ? Bunun tek açıklaması vardır. O da AMAÇ BİRLİĞİ İÇİNDE OLMALARIDIR. YANİ LAİK CUMHURİYETİ ORTADAN KALDIRMAK VE DİN ESASINA DAYALI DEVLET YAPISI OLUŞTURMAKTIR, AMAÇLARI.
Burada 25 Ağustos 2004 tarihli, altında bu suç duyurusu şüphelilerinin bir çoğunun da imzası bulunan MGK kararını da aktarmak gerekmektedir. Devletin güvenliğiyle ilgili bu kararda; “Fethullah Gülen hareketi devlet için tehlikedir. Bununla ilgili önlem alınması gerektiği” kararı alınıyor. Bu karar tüm Devlet kurumlarını ve hükümeti bağlayıcı bir karardır. Ancak AKP ve onun hükümetleri, sanki böyle bir karar yokmuş gibi, kararı sümen altı yaparak, FETÖ cemaati ile aynı amaç doğrultusunda birlikte çalışmaya devam etmişler, bu örgütün devlet içinde palazlanıp gelişmesine yardım etmişlerdir.
Ceza Hukukunda “KAST”, aynı amaç için irade birliği içinde olmayı gerekli kılar. Olayımızda ise bu amaç birliğinin varlığı açıktır.

b- Eylem Birliği İçinde Çalışmışlardır:
AKP Hükümetleri döneminde:
– Devletin bekası kabul edilen Kurumlarına (MİT, ORDU, POLİS,
YARGI VE EĞİTİM başta olmak üzere), Fethullah Gülen’in imamları bilerek yerleştirilmiş ve bu kurumlarda işbirliği içinde çalışma yürütmüşlerdir. Böylece Fethullah Gülen’in devlet içinde kadrolaşması sağlanmıştır.
– Özellikle Ordu içinde, sınav yolsuzluklarıyla subay olması sağlanan Fethullah imamlarının terfilerinin sağlanması ve Yurtsever Subay ve Generallerin Ordu’dan temizlenmesi için, ERGENEKON, BALYOZ ve CASUSLUK kumpas davalarıyla, bu Yurtsever Subayların tutuklanarak yıllarca Cezaevinde tutulmaları ve Ordu’daki görevlerinin sonlandırılması da, AKP ile FETÖ’nün, amaçlarına ulaşmak için ortak eylemlerinden birisidir. O dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan’ın “Ben bu davanın Savcısıyım” demesi ve hatta FETÖ’nün Savcısına zırhlı aracını tahsis etmesi, eylem birliğinin en güzel kanıtıdır. Bu yaşananlar “aldatıldım” söylemi ile açıklanamaz . Tarafların amaç ve eylem birliği içinde olduklarını ortaya koyar. Bu olay, FETÖ’nün ve AKP’nin, Laik Cumhuriyeti yok etmek ortak amaçları için, Ordu içindeki laik Cumhuriyeti savunan Yurtsever subayların tasfiyesi ortak eylemlerinden başka bir şey değildir.
-Uzun yıllar (17-25 Aralık 2013 e kadar) Fethullah Gülen’in gelir Kaynakları, devlet eliyle teşvik edilmiş, Bankasına Devlet Kurumlarının para yatırması sağlanmıştır.
– Fethullah Gülen’e ait okul, dershane ve yurtlarına, Devlet ve Belediyeler eliyle Arsalar tahsis edilmiş, özel imar değişiklikleri yapılmıştır. FETÖ’nün ekonomik alanda da belirleyici ve örgütleyici çalışmalarına destek verilmiştir.
Kısaca Devletin tüm imkânları Fetullahçı terör örgütü için seferber edilmiştir. Nitekim 17-25 Aralık sonrasında o dönemin Başbakanı şüpheli R.Tayyip Erdoğan, “ Cemaatçi kardeşlerimiz bugüne kadar bizden ne istediler de vermedik” diyerek bu eylem ve amaç birliğini açıkça itiraf etmiştir.
Henüz geçtiğimiz günlerde ise, “Biz bunlara araziler verdik, arsalar verdik” şeklinde bir ikrarda daha bulunmuştur Tayyip Erdoğan. (http://www.7sabah.com.tr/haber/5748/erdogan-amerikan-yonetiminden-samimiyet-bekliyoruz/)

4- Yakın geçmişte şüphelilerden Bülent ARINÇ, Fetullah GÜLEN’i nasıl ziyaret ettiğini basına şöyle anlatıyordu: “Arınç, birkaç saat Fethullah Gülen’in misafiri olduklarını söyledi. Arınç, resmiyetin ötesinde bunu, “kendisini çok seven bir dostunun ziyareti” olarak düşünmek gerektiğini belirterek, “Sıradan, dışarıdan bir insanın ziyareti olarak algılanmamasını, düşünülmemesini” istedi.” (http://www.ntv.com.tr/turkiye/arinc-fethullah-gulen-ziyaretini-anlatti,gfPKS1HTp02SFNO4dfCxMg).
Yani “ben dışarıdan bir insan değilim” demiş oluyor Bülent Arınç, yapının içindenim diyor, bundan daha samimi bir ikrar olabilir mi?
Aynı beyanatında Bülent Arınç şu anlatımları da ekliyor: “Sayın Başbakanımıza – dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan – da gitmeden önce konuyu açtım, ‘fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz, uygun görür müsünüz ‘ dedim. Çok memnun oldu. Hatta ‘keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek’ dedi. Ama programları çok yoğundu. Bu programlardan fırsat bulup da böyle bir mesafeli ziyaret olabilir miydi O, pek ihtimal vermedi. Ama ‘selamlarımızı, sevgilerimizi götürürsünüz.., dedi” (agy)
Yani böylesine hiyerarşi içinde bir bağlantı vardır FETÖ ile. Ve bu konuşmalar çok uzak değil, 2013’ün Mayısıdır.
Şüpheliler, bu tarihten sonra bir operasyona maruz kalarak (17-25 Aralık) bir anda FETÖ’nün suç örgütü olduğunu yeni mi anlamışlardır? HAYIR! Bunu bilerek örgüt ile “içeriden” ilişkilenmişler, ancak 17-25 Aralık öncesinde örgütü “legal” kılmışlardır. Bu yaklaşıma itibar edilemez.

5- Ekteki resim de yakın zamanda basına düşmüştür. Bu resim de AKP’li vekillerin FETÖ ile bağlantılarının göstergesidir. Bu resimdeki mevcut milletvekilleri ile eski milletvekilleri hakkında da suç duyurusunda bulunuyoruz (EK-1).

6- Bizatihi AKP yandaşı bir yazar, anlattıklarımıza uygun olarak 25 Eylül 2016 tarihinde şunları yazmıştır:
“Acaba Ak Parti Meclis grubu içinde FETÖ’cü var mı? FETÖ ile hesaplaşma başladığından bu yana bu soru soruluyor.
“İstifalar olacak ve Ak Parti Meclis’te çoğunluğu kaybedecek” söylemi de kulislerde dolaştı, zaman zaman medyada yer buldu.
“Şimdi operasyon var, arındırma var ve arındırmanın “siyasi ayağı olacak mı?” sorusu çerçevesinde Ak Parti Meclis grubu, hatta bakanlar gündeme getiriliyor.
“Hesaplaşma başladığı sırada bazı isimler ortaya çıktı ve onlar istifa ettiler.
“Sonrası gelmedi, ama şüphe de ortadan kalkmadı.
“Var mı, ben bilmiyorum.
“Ama şu var: Ak Parti’de bu yapı ile ilişkisi olmayan olmamıştır, dense hata oranı çok düşük olur. En son sayın Cumhurbaşkanı Amerika’da Türk dernekleri temsilcileri ile konuşurken “Bunlara araziler verdik,ve olağanüstü hal olmasaydı onları geri alamazdık” dedi. “Ne istedilerse verildi” onlara ve verenler de 14 yıldan beri hem merkezde hem yerel yönetimlerin kahir ekseriyetinde iktidarda olan Ak Parti kadroları idi. Hani bana bir belediye gösterin ki, onlara bir şey vermemiş olsun, dense gösterilecek belediye yoktur. Herkes bir safhada uyandı -uyandı ise- ve ilişkilerini yeniden belirledi.
“Ancak bu eski “iltisaklar” şimdi Ak Parti kadroları üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Çünkü FETÖ yapılanmasının “kendini gizleme” ilkesi sebebiyle oluşan kuşku, bütün “eski iltisaklar”ın bir şekilde devam edeceği endişesini beraberinde getiriyor ve “Acaba mı?” sorusu gündemden düşmüyor.
“Acaba halen var mı? Acaba bağlılık devam ediyor mu? Acaba onlara “Siz sessizce durun, görev zamanınız gelmedi” dendi mi?
“Bu şüpheyi kime karşı yöneltseniz o kişiyi yakabilirsiniz.
“Bu kuşkunun şu anda Ak Parti kadroları üzerinde tahmin edildiğinden çok etki yaptığını düşünüyorum.
“Bu kuşkuya hedef olmamak, bu damga ile bağlantılı olarak gündeme gelmemek şu sıralar Ak Parti kadrolarının en hassas olduğu konudur, denebilir.” (Ahmet Taşgetiren- http://www.star.com.tr/yazar/magduriyet-ak-parti-feto-yazi-1144346/)
Bizce bu “kuşku” değil, matematiksel gerçektir.
Yine basında AKP’li 80 milletvekilinin cep telefonlarında ByLock isimli programın bulunduğu ve bunun da bir FETÖ ilişkisini gösterdiği yazılıp çizilmektedir (http://odatv.com/80-vekilde-bylock-2309161200.html).
AKP’nin tek başına hükümet olma şansını yitirecek olması sebebiyle bu milletvekillerine soruşturma açılmadığı gündeme gelse de, Savcılığın böylesi bir gerekçesi olamaz.
7- 17-25 Aralık 2013 “Milat” olamaz
15 Temmuz Harekatının hemen akabinde, şimdiki Başbakan Binali
Yıldırım, “ Fethullah Gülen ve Türkiye’deki yapılanmasına karşı yürütülen süreçte, milat olarak 17-25 Aralık 2013 tarihlerini aldıklarını” açıklamıştır.
Bu açıkça Yargıya talimat niteliğindeki bir açıklamadır. 17-25 Aralık 2013 öncesindeki amaç ve eylem birliği içindeki olayların soruşturma konusu yapılmaması talimatıdır. Hukuken hiçbir geçerliliği yoktur.
Çünkü TCK’nin 309. Maddesinde düzenlenen “Anayasayı İhlal” suçu bir terör suçudur. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.
Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “CUMHURİYET SAVCISININ GÖREV VE YETKİLERİ” başlıklı 161. Maddesine 2014 yılında getirilen 8 no.lu ek hüküm şu bendi şu hükme havidir:
“Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26ncı maddesi hükmü saklıdır.”
Ve en önemlisi de bu suçlarda ZAMANAŞIMI 45 YILDIR. DOLAYISIYLA 2002-2013 YILLARI ARASINDAKİ EYLEMLERİN ZAMANAŞIMINA UĞRAMASI HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bu nedenle hiçbir Savcı, 17-25 Aralık 2013 öncesi olayların soruşturmasını yapmasın talimatı verilmektedir. Bu açıklamanın da hiçbir hukuki değeri yoktur. Sadece bir gözdağıdır. Cumhuriyet savcılarının böyle bir işlem yapma ve 17-25 Aralık öncesini soruşturmama yetkisi yoktur.
Yukarıda da açıkladığımız gibi, şüpheli olarak gösterdiğimiz Devlet ve hükümet görevlileri, suçun icra hareketlerini, FETÖ kadrosuyla birlikte amaç ve eylem birliği içinde işledikleri için, suçun işlenmesinden önce yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştırdıkları, bu nedenle de soruşturmaya dahil edilmesi gerekmektedir. Biz bunu talep ediyoruz.

Sonuç Ve İstem: Yukarıda açıkladığımız ve doğrudan toplanacak deliller ışığında, haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz şüphelilerin, FETÖ örgütü soruşturmasına şüpheli olarak dâhil edilerek, 17-25 Aralık 2013 tarihinden önceki olayların da soruşturulmasını ve haklarında gerekli kamu davasının açılmasını, müvekkil siyasi parti adına talep ediyoruz. 05.10.2016

Müşteki
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP)
Vekilleri

Av. Metin BAYYAR Av. Sait KIRAN

Av. Azime Ayça OKUR Av. Doğan ERKAN

6

kurtuluspartisi.org

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.