anadoluverumelimedya.com

Çevre Bakanı herkesin gözü önünde neden yalan söyledi

Türkiye’nin imzaladığı çevreyle ilgili tüm anlaşmaların AKP hükümetleri döneminde olduğunu iddia eden Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’ya çevre avukatı Ömer Erlat’tan itiraz geldi. AKP hükümetleri döneminde çevreyle ilgili sözleşmelere katılım olmadığına dikkat çeken Erlat, önceki sözleşmelerin de uygulanmadığını söyledi. Türkiye’nin taraf olduğu çevre ile ilgili uluslararası tüm anlaşmaların neredeyse tamamının 2000’li yılların başına kadar TBMM’de uygun bulunarak kanunlaştığını ve o dönemin hükümetlerince onaylandığını söyleyen çevre hukuku uzmanı avukat Ömer Erlat, “Belli ki Bakan, çevre mevzuatının nasıl oluştuğundan habersiz. AKP hükümetleri döneminde uluslararası çevre sözleşmelerine katılım olmadığı gibi Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı mevzuat üretilmiştir” dedi.

Reklam alanı

 

ÇEVRE BAKANI SARI: ‘BÜTÜN ÇEVRE ANLAŞMALARINI BİZ İMZALADIK’

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca Ankara’da düzenlenen ‘Ulusal Heyelan Sempozyumu’nda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, Türkiye’nin dünyayı en az kirleten ülkelerden biri olduğunu savunarak, “iklim değişikliği ile mücadelede üzerimize düşen görevden daha fazlasını tüm kararlılığımızla ortaya koyuyoruz. Gururla söylüyorum, ülkemizin imzaladığı çevre ile ilgili tüm anlaşmalar, bizim dönemimizde, AK Parti iktidarları döneminde olmuştur” iddiasında bulundu.

 

ÇEVRE AVUKATI ERLAT: ‘BAKAN ÇEVRE MEVZUATINDAN HABERSİZ’

Bakan Sarı’nın bu sözlerinin ardından konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan çevre hukuku uzmanı avukat Ömer Erlat, Türkiye’nin taraf olduğu çevre ile ilgili uluslararası tüm anlaşmaların neredeyse tamamının 2000’li yılların başına kadar TBMM’de uygun bulunarak kanunlaştığını ve o dönemin hükümetlerince onaylandığını belirterek, “Belli ki Bakan, çevre mevzuatının nasıl oluştuğundan habersiz” dedi.

‘ÇEVRE HAKKINI KULLANMAYI TEŞVİK EDEN SÖZLEŞME İMZALANMADI’

AKP hükümetlerinin, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara hiçbir katkısı olmadığını, aksine, Avrupa Konseyine üye 46 ülkenin imzalamasına karşın AKP hükümetlerince ısrarla imzalanmayan Aarhus (Çevresel Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi)’nin halen imzalanmadığını dile getirdi. AKP hükümetlerinin imzalayacağı en dişe dokunur sözleşmenin bu olabileceğini, ancak bundan kaçınıldığına vurgu yapan çevre hukukçusu Ömer Erlat, “Belli ki AKP siyasi iktidarları halkın çevre hakkını kullanmasının yolunu açan, teşvik eden bu sözleşmeyi hiç sevmemişlerdir” görüşünü savunduğu değerlendirmesinde şöyle konuştu:

AKP DÖNEMİNDE ÇEVRE SÖZLEŞMELERİNE KATILIM OLMADI

“AKP hükümetleri döneminde uluslararası çevre sözleşmelerine katılım olmadığı gibi onlardan önceki hükümetler döneminde katılımı sağlanan uluslararası sözleşmeler uygulanmamış, iç hukuk düzenlemeleri ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı mevzuat üretilmiştir. Örneğin, Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) hükümlerine tamamen aykırı hükümler içeren 2014 tarihli Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği AKP hükümleri döneminde çıkarılmıştır.

 

ZEHİRLİ KABUL EDİLEN HAVA, YÖNETMELİKLE ‘TEMİZ’ HALE GETİRİLDİ

Uluslararası anlaşmaların iç hukuka yansıtılmasında insan sağlığını hiçe sayan bir başka çarpıcı örnek de, AKP hükümetleri döneminde çıkarılan ‘Hava Kalitesi Yönetmeliği’ndeki sınır değerlerinin AB ve Dünya Sağlık Örgütü sınır değerlerinin çok üzerinde tutulmasıdır. Dünyanın geri kalanı için zehirli kabul edilen hava kalitesi, AKP hükümetleri döneminde hazırlanan bu yönetmelik sayesinde gayet temiz hale getirilmiş olmaktadır.

‘ÇEVREYİ TAHRİP EDEN HUKUKSAL YAPI OLUŞTURULDU’

2000’li yıllardan günümüze kadar olan süreçte vahşi neo-liberal politikaları destekleyen mevzuat değişiklikleri ve uygulamalar ile başta sanayi, madencilik, inşaat ve turizm sektörleri lehine olmak üzere çevrenin kontrolsüzce tahribini ve yağmalanmasını öngören hukuksal yapının oluşturulduğu görülmektedir. Bu süreç, hukuk devleti olma iddiasının yitirildiği, yargının bağımlığının herkesçe kabul edildiği koşullarda ve maalesef AKP hükümetleri döneminde gerçekleşmiştir.”

‘SÜSLÜ SÖZLERLE YAĞMANIN ÜSTÜ ÖRTÜLEBİLİR NOKTAYI AŞTIK’

Çevrenin kontrolsüzce tahribi ve yağmalanmasının, süslü sözlerle algı yanılması yaratılarak üstü ötülebilir noktayı çoktan aştığını söyleyen Erlat, “Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Ülkemizin dört bir yanında insanlarımız rant devşirmek isteyenlere karşı; toprağını, suyunu, ormanını, merasını korumanın kavgasını vermektedir. ABD Yale Üniversitesinin 2016 yılında yayınladığı Çevre Performans Endeksine göre Türkiye, dünyanın çevre tahribatının en yüksek olduğu ülkeler kategorisinde yer almıştır. Bu raporda,  çok az olan korunan alanların da imara açılması, çevre kanunlarının içinin boşaltılması, akarsuların HES’lerle yok edilmesi, doğa koruma verilerinin güvenilir olmaması ve rant- yolsuzluk- çevre tahribatı ilişkisine vurgu yapılmış olması Bakanın yaptığı açıklamanın yanlışlığının evrensel bir göstergesidir” diye konuştu.

BAKAN SARININ SÖZLERİ, BAKANLIĞIN ARŞİVİNDE DE YALANLANIYOR

Bakan Sarı’nın tepki çeken bu açıklaması aslında başında olduğu kurumun resmi web sayfasında da çürütülüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet sayfasında yer verilen mevzuata ilişkin bilgilerde, çevreyle ilgili Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin başlığı ve tarihi açıkça gösterilirken, bu sözleşmelerden başlıcaları ve imzalandığı tarihler ise şöyle: Avrupa Sınır Ötesi Hava Kirliliği Sözleşmesi 1979’da, Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesi’nin Korunması Sözleşmesi 1981’de, Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Sözleşme 1983’te, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü 1987’de, Kalıcı Organik Kirleticiler (POP’s) Sözleşmesi 1992’de, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992’de Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi 1995’te, Kyoto Protokolu ise 1997’de imzalandı.

Yusuf Yavuz
Odatv.com

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.