anadoluverumelimedya.com

Hibrit tohum zehir saçıyor!

Geleneksel tohum mücadelesi veren Nihal Küpeli, hibrit tohumun ‘Pamuk Prenses’in zehirli elması’ gibi olduğunu söyledi. Yediğimizin yüzde 70’inin zehir, yüzde 30’unun su olduğunu anlatan Küpeli, kanserin bu yüzden arttığı uyarısında bulundu.

Reklam alanı

Geleneksel tarım ve yerel tohuma dayalı üretime dönülmesini savunan Ziraat Mühendisi Nihal Küpeli, 3 yıldır ‘tohum takas şenliği’ düzenliyor. Hibrit tohumun yerel tohumdan daha çok verim verdiğinin doğru olmadığını vurgulayan Nihal Küpeli, yerel tohumun hibrit tohuma göre çok daha ucuz, çok daha sağlıklı olduğunu ifade ediyor. Hibrit tohumdan üretimin kimyasal ilaç ve gübre kullanımına dayalı olduğunu vurgulayan Küpeli, sağlıklı besin elde etmek için tek yolun yerel tohuma dönmekten geçtiğini dile getirdi. “Hibrit tohumdan üretilen ürüne o kadar çok zehir atılıyor ki, yediğimiz şeyin hepsi zehir” diyen Küpeli, yerel tohum bilincinin geliştirilmesi için düzenledikleri tohum takas şenliklerinin 3’üncüsünün 17 Nisan Pazar günü (yarın) Elmalı’nın Tekke Köyü’nde gerçekleştirileceğini söyledi.

Geleneksel tarım ve yerel tohum konusuna nereden geldiniz?

Bunun eğitimini aldım. Antalya’da ilk tohum ıslahı yapılan firmada çalıştım. Tohum ıslahını orada öğrendim. Yabancı bir firmanın distribütörü olan bu firma, “Kendi hibrit tohumumu üreteceğim” dedi. Hibrit tohumun üretilmesi için yerel tohuma ihtiyaç var. Anasız, babasız çocuk olmaz ya, hibrit tohumun ana-babası bizim yerel tohumlar. Yerel tohumlarımızın bir özelliği var: Kendi kendilerine üreyebiliyorlar.

“Hibrit”in anlamı ne?

Hibrit, halk dilinde “katır” demek. At ve eşek doğurur, ikisi birleşince katır olur, ama katır doğurmaz. Hibritin bir daha doğurma özelliği yoktur. Kilitlidir. Tohum oluyor; ama meyve vermiyor. Bitki oluyor, yeşil aksam oluyor, çiçekleri döküyor, ama meyve olmuyor. O nedenle uzun vadeli düşünürsek hibritin çok tehlikeli olduğunu görürüz.

Nasıl bir tehlike sözünü ettiğiniz?

Kendi gıdanı üretemiyorsun. Gıda egemenliğimiz elimizden gidiyor. Şu anda örneğin, insanları alıştırmak amacıyla fide dağıtılıyor. Üretici fideciden file alıp dikiyor. Ama yerel fide almıyor. Çünkü fidecide yerel fidenin kâr marjı çok düşük.

Yerli fide ne kadar, hibrit fide ne kadar?

Yerli fide 20 kuruş, hibrit fide 2,5 lira. Arada bu kadar büyük fark var. İnsanlarda pahalıysa iyidir mantığı yer etti. Herkes kısa yoldan zengin olmanın peşinde. Kâr güdüsü her şeyin önüne geçiyor. Bu aşamadan sonra bu iş kimin yararına kimin zararına diye soran olmuyor.

Yerli fide madem bu kadar ucuz neden hibrit fide kullanıyoruz? Çok mu ürün veriyor?

“Hibrit tohum çok verimlidir” yalanını hepsi söylüyor. Hibrit tohumla yerli tohumu aynı seraya ekelim. İkisine de hayvan gübresi ya da yeşil gübre verelim. Aynı ortamda birlikte yetiştirelim. Hibrit tohumun daha verimli olduğu yalanı kendiliğinden ortaya çıkar.

Siz denediniz mi peki? Gerçekten aynı ürünü mü veriyorlar?

Tabii ki denedim. Zaten hibrit tohumun anası-babası bu bölgedeki uyumlu bir tohumdur. Yabancı firmalar bizim yerel tohumlarımızı topluyor, onları hibrit yapıyor. Bu bölgede hibrit tohum elde etmek için mutlaka bu bölgede yetişmiş bir tohumun kullanılması gerekir.

Biz niye kendi tohumumuzu üretmiyoruz da başkaları bizim tohumdan kendi tohumunu üretiyor?

Bu işler o kadar hızlı gelişiyor, o kadar etkili bir şekilde kandırılıyoruz ki; “Durun yapmayın, kendi tohumumuzu kullanın” demek fayda etmiyor. Onlar çok planlı çalışıyorlar. Önceden ucuz fide veriyorlar. Seranızı kiralıyorlar, para veriyorlar. Size daha başka “destekler” sunuyorlar, hibrit fide çok verimli yalanı böylelikle kulaktan kulağa yayılıyor.

Hibrit ve yerel tohum arasında ne tür farklar var?

Hibrit tohuma çok sayıda kimyasal ilaç vermek gerekir. Nasıl ki biz çeşitli hastalıklara karşı aşılanıyoruz, bitki de öyle, onların da hastalık getiren etkenlere karşı korunması, ilaçlanması gerekir. Hibrit tohumdan üretilen bitki adeta zehirle besleniyor. Öyle ki, yediğimiz şeyin hepsi zehir. Bir de meyve sebzenin GDO’sunu, genetiğini değiştirdiler, o da ayrı bir sorun. Biz zararın neresinden dönerseniz dönün diye uyarmaya çalışıyoruz.

Yani biz zehirleniyor muyuz?

Zehirleniyoruz. Kesinlikle zehirleniyoruz. Yediğimizin yüzde 70’i zehir, yüzde 30’u su.

Niye ölmüyoruz o zaman?

Ölüyoruz ya işte. Kanserin nereden çıktığını sanıyorsunuz? Yiyince hop diye ölmüyoruz ki? 60-65 yaşlarında kanser çıkıyor. Çocuklarda da yaygınlaştı kanser. Ne kadar çok lösemili çocuk var… Pamuk Prenses’in zehirli elması bizim de gerçeğimiz.

Ya bizim tohum, bizimki zehirli değil mi?

Bizimkinde ilaç yok, kimyasal gübre yok, dolayısıyla üretilen ürün zehirli değil. Geleneksel tarıma, bizim tohuma dönüldüğünde o eski koku, o eski lezzet de ortaya çıkacak.

Annemin köyde yetiştirdiği domatesler vardı. O domateslerin çekirdekleri kurutulup tohum yapılıyor, ekilip fide üretiliyordu. Bahsettiğiniz yerel tohum o tohum mu?

Evet, o tohum. “Ana-baba hattı” ya da “anaç tohum” diyoruz biz o tohuma. O tohuma bir şey olmuyor, o tohum değişmiyor. O tohumu al ek, her yıl yenile, ek.

Organik tohum diyebilir miyiz bu tohuma?

Diyemeyiz. Organik tarım aslında geleneksel tarımımızın ticari adı. Konvansiyonel tarıma alternatif olarak organik tarım diyorlar. Organik tarım için de size bir yığın girdi satıyorlar. Annemizden, babamızdan öğrendiğimiz geleneksel tarımla üretilen domatesin bir üretim şekli var, çok kolay. Yeşil gübreleme yapılır ya da hayvan gübresi kullanılır örneğin. Annemiz bir yıl ektiği yeri ikinci yıl ekmez, nöbet değişimi yapar. Organik tarımla da sağlıklı üretim yapılıyor, ama geleneksel tarımla aynı şey değil.

Sizin öneriniz nedir? Geleneksel tarıma mı dönelim diyorsunuz?

Evet, geleneksel tarıma dönelim diyorum. Sağlıklı besin elde etmenin başka yolu yok.

Bu işi denedim diyorsunuz…

Denedim. Ama denemekten daha çok bu işi yapanlarla sürekli beraberim. Örneğin Hüseyin Serdar Tanal var bizim köylümüz (Elmalı’nın Akçeniş köyü). 100 dönümün üzerindeki organik tarım yapıyor. Organik tarım yanında geleneksel tarım da yapıyor. Hüseyin Serdar Tanal, 25 tane buğday çeşidimizi buldu. Oldukça da iyi verim alıyor ve herkese de öneriyor.

Yarın Elmalı’da tohum konusuyla, tohum değişimiyle ilgili bir etkinliğiniz var. Neler yapacaksınız Elmalı’da, programda neler var?

Yarın Elmalı’nın Tekke Köyü’nde 3. Tohum Takas Şenliği’ni gerçekleştireceğiz. İlki Antalya’da, ikincisi Ahmetler köylülerinin sponsorluğunda Manavgat’ta yapıldı. Şenliğin esasını tohum takası teşkil ediyor. Şenliği bu yıl Elmalı’da yapmamızın nedeni Avlan Gölü’yle de ilgili. Suyu ve doğayı vurgulamak istiyoruz. 1972’de kurutulan göle 1992’den bu yana su tutturulmaya başlandı. Avlan artık göl konumuna geldi. Hâlâ o bölgede geleneksel yolla üretilen elmalar var;  geleneksel yolla şeker pancarı, buğday üreten üreticiler var.

Etkinlikle neyi amaçlıyoruz?

Tescilli olmadığı için yerel tohumlarımızın satışını yasaklayan bir yasamız var. Tescili olmayan tohumlardan yapılan üretimin hastalık yayabileceği endişesi var. Tescil konusu bu açıdan anlaşılır bir şey. Ama aslında bitki hastalığı bize hibrit tohumlarla geldi. İlk patatesle nematod hastalığı geldi örneğin. Hastalık ilaç satışı da demek. O alan konvansiyonel tarıma giriyor. Konvansiyonel tarımda bir tek şey değil, her şey ticari, her şey satılmak için. Bizim yerel tohumlarımız serada olmaz. Biz kışlık ve yazlık diye üretimler yaparız. Kışlık ve yazlık sebzeler yeriz. Konvansiyonel tarım sera üretiminin de yaygınlığı demek. İlacını, kimyasal gübresi yanında plastiğini de satıyor. Orası endüstriyel bir dünya. Etkinlikte bunlara vurgu yapılmış olacak.

Peki, kendi tohumumuzu biz neden tescil ettirmiyoruz?

Tescil için ıslah firması olmak gerekiyor. İkincisi tescil işi uzun zaman alıyor. Karadeniz’deki mısırcının 5 yıl denemesi lazım. Tarım il müdürlüğünün denetimlerinden geçmesi lazım. Tescil konusu maliyet ve bilgi de gerektiren bir iş.

“Tohum takas şenliği” başka yerlerde de yapılıyor mu?

Tohum takas şenliği Meksika’da başlayan bir şey. Bizde de örnekleri var. İzmir Seferihisar örneğin. Seferihisarlıların tohum bankaları bile var. Her yıl kendi seralarında yerel tohum üretiyorlar. Bu tohumları da isteyen herkese dağıtıyorlar. Herkes kendi yöresinin tohumunu getiriyor, tohum getirenler arasında tohum değişimleri yapılıyor. Bizde de öyle olacak. Örneğin 36 çeşit patatesimiz var. Ama bugün hiçbir lezzeti olmayan patatese mecbur bırakılmışız. Bu şenliğe örneğin Van’ın Erciş ilçesinde yetiştirilen patatesin tohumlarını istedik. Ercişliler hâlâ kendi yerel tohumlarıyla patates üretiyorlar. Erciş patatesi çok özel bir patates. 3-5 kişi bile bu patatesten ekse önemli bir olaydır. Tohum ekildikçe yaşar.

Tohum takas şenliğinde neler var?

Yerel sanatçılar türkü söylüyor. Yerel yemekler yiyeceğiz. Yerel tohum ve yerel fide takasları yapılacak. Etkinlikte bir de panelimiz var. Moderatörlüğünü Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Antalya Şube Başkanı Vahap Tuncer’in yapacağı panelin konuşmacıları arasında ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Ulusal Tohum Takas Merkezi’nden Ali Özırmak, Organik Tarım Üreticisi Hüseyin Serdar, Ziraat Mühendisi Mustafa Şerafettin Çağlayan ve ben konuşmacı olarak yer alacağız. Vahap Tuncer başta olmak üzere şenliğimize destek sunan, şenlik için emek harcayan herkese teşekkür ederiz.

Nihal Küpeli kimdir?

1973 Antalya doğumluyum. İlk ve ortaöğrenimimi Antalya’da tamamladım. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü mezunuyum. Üniversite sonrası yabancı tohum firmalarında çalıştım. Bitki ıslahını öğrendim. Tohumu öğrendim, tohumun nasıl yapıldığını öğrendim. Sektörden ayrıldıktan sonra arazi kiralayıp kendim üretim yaptım.

kuzeyormanlari

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.