anadoluverumelimedya.com

Kumluca için korkunç iddia

My Dergi Nisan sayısında Türkiye’nin ulusal ve uluslararası üne sahip iki onkoloğu Prof. Dr. Erkan Topuz ile Doç. Dr. Yavuz Dizdar, Antalya’nın sera üretim merkezi Kumluca ilçesinin ‘tarım ilaçları’ nedeniyle ‘kanser sarmalında’ olduğunu açıkladı. Her iki hoca da, Kumlucalı çiftçilerde özellikle beyin tümörü, lenfoma ve lösemi türü kanserler görüldüğü belirterek, ilçeden tedavi için Antalya ve İstanbul’daki hastanelere çok sayıda hasta geldiğini öne sürdüler.

Reklam alanı

MY Dergi, Kumluca hakkındaki bu korkunç iddia üzerine hemen Antalya Halk Sağlığı İl Müdürlüğü’nden konu hakkında açıklama ve bilgi talebinde bulundu. İşte Kumluca ile ilgili kanser tehdidi ve Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün MY Dergi’ye yaptığı özel açıklama:

Örtü altı sebze üretiminde Türkiye’nin başkenti olan Kumluca İlçesi halkının, seralarda kullanılan tarım ilaçlarının içme suyuna karışması nedeniyle kanser tehdidi altında olduğu öne sürüldü. Türkiye’nin dünyaca ünlü 2 onkoloğu Prof. Dr. Erkan Topuz ile Doç. Dr. Yavuz Dizdar yaptıkları açıklamalarda Kumluca’nın karşı karşıya olduğu büyük tehdide dikkat çekti. Doç. Dizdar, “Akdeniz Üniversitesi Onkoloji Bölümü’ndeki arkadaşlarımız Sağlık Bakanlığı ile ortak bir toplantıda söylemişlerdi; lenfomalar ve kemik iliği kanserlerinin çoğu Kumluca’dan geliyor” dedi.

70’Lİ YILLARDA ÖRTÜALTI TARIM BAŞLADI

Antalya’nın Kumluca ilçesi, eski çağlardan bu yana bir tarım merkezi olma özelliği taşıyor. İlçenin kuruluş tarihinde ekonomisi hububat, hayvancılık ve az miktarda da meyvecilik gelirlerine dayanmakta iken daha sonraki yıllarda Antbirlik’in kuruluşu ile bu alanlarda pamuk ekimi yaygınlaştı.1960’lı yıllardan sonra narenciye tarımı, 1970’li yıllardan sonra ise örtü altı tarımı hız kazandı. 1990’lı yıllardan itibaren ise seracılığın yaygınlaşmasına paralel olarak hayvancılık giderek kan kaybetti.

3 ANA BÖLGEDE ÜRETİM YAPILIYOR

İlçede, polikültür tarım yapılıyor. İlçeyi tarımsal üretim açısından güneyde Akdeniz, kuzeyinde ise Toros dağlarına doğru gidildikçe rakımın aniden yükselmesi nedeni ile üç ana bölgeye ayırmak mümkün. Buna göre deniz seviyesinden 300 metre yüksekliğe kadar arada kalan alanda (Bu alana halk arasında Finike çukuru da deniliyor) iklim ve arazi koşulları nedeniyle seracılık ve narenciye tarımı yapılabiliyor. Toroslara doğru çıktıkça rakımın 300 metre ile 600 metre arasında kalan geçit bölgesi, yani iklim olarak ne tam karasal iklimi ne de Akdeniz iklimini yansıtmayan bölge ki buraya da Alakır havzası deniliyor. Bu bölgede ise, iklim koşulları nedeniyle hububat, nar, zeytin, kısım kısım açıkta sebze, sera ve narenciye tarımı yapılıyor. Toroslara çıkıldıkça rakımın 700 metrenin üzerine çıkması ile oluşan bölgede de, (Bu bölgede karasal iklimin hakim olması nedeniyle) hububat, kiraz, elma, ceviz, fasulye gibi tarımsal ürünler yetiştiriliyor.

 

DEVASA MİKTARLARDA TARIM İLACI

Kumluca ilçesi, 170 bin dekar tarım alanına, 77 bin 760 dekar çayır-mera alanına, 600 bin 490 dekar ormanlık ve fundalık alana, 5 bin 40 dekar sulu alana ve 399 bin 710 dekar ise tarım dışı alana sahip. Tarım alanlarının yüzde 27’sinde tarla bitkileri, yüzde 24’ünde meyvecilik ve zeytincilik, yüzde 23’ünde sebzecilik ve küçük bir bölümünde ise süs bitkileri yetiştiriciliği yapılıyor. Örtü altı alanların ise yüzde 18’ini cam seralar, yüzde 82’sini ise plastik seralar oluşturuyor. Kumluca İlçe Tarım Müdürlüğü tespitlerine göre örtü altı alanlarının modernizasyonu ile mevcut üretim değerinin 3-4 katına çıkması, yani yıllık 1buçuk milyar liralık ekonomik değere ulaşılması mümkün. Elbette böylesine geniş bir üretim alanına sahip tarım sektörü, ilçenin doğasına önemli boyutta olumsuz etkilerde bulunuyor. Seralarda ve diğer tarım alanlarında kullanılan hatırı sayılı miktardaki tarım kimyasalları (Pestisidler-biyosidaller) hem toprağı, hem yeraltı sularını hem de çalışanların hayatını tehdit ediyor. Bu tehdit sadece tarım çalışanlarıyla kalmıyor. Tarım ilaçlarıyla zehirlenen – kirlenen şehir içme suyunu kullanan halk da bir süre sonra kanser hastalığının pençesine düşüyor. Kumluca’nın içme suyu, Alakır çayını besleyen en önemli kaynaklardan birisi olan Karaağaç kaynak suyunun isale borularının içerisine alınarak Kumluca’ya ulaştırılması ile elde ediliyor.

2 PROFESÖR DE KUMLUCA’YI İŞARET EDİYOR

Hemen her söyleşisinde veya röportajında Kumluca halkının kanser hastalığının pençesinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erkan Topuz, onkolojide, “Hocaların hocası” olarak tanınıyor. Uzun yıllar, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürlüğü görevini sürdüren Prof. Topuz, halen, Şişli Kolan Hastanesi Onkoloji Direktörlüğü´nü yapıyor. Yaptığı son söyleşide, 2020 yılında 20 milyon, belki daha da fazla kişinin kanser hastalığına yakalanacağını söyleyen Prof. Topuz, şöyle devam etti; “Çünkü çılgınca bir artış var. Amerika´da her yıl 550 ton böcek ilacı toprağa dökülmekte. Her bir bebeğe yılda 2,5 kilogram ziraat ilacı düşmekte. Türkiye’de bu daha da bilinçsiz kullanılıyor. Onun için ´Biz niye kanser oluyoruz?´ sorusunu sormadan önce düşünün. İşte bunlardan dolayı oluyoruz. Bizim Karadeniz´de fındık veya diğer tarlaları açmak için zehir döküyorlar. Bu zehirler suya nüfuz ediyor ve bizim zavallılar şakır şakır o memba sularıyla zehirleniyorlar. Karadeniz’in yanı sıra Antalya, Kumluca gibi yerler de tehdit altında. Bu bölgedeki çiftçilerde beyin tümörü, lenfoma, lösemi en çok görülen türler. Çünkü içtiği suyla doğrudan kanseri alıyor. Topraktaki dikenler bitsin diye oturup dibine zehir atmamalılar…”

AÜ TIP’TAKİ ONKOLOGLAR ANLATTI

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yavuz Dizdar da, yakın tarihte verdiği bir röportajda Prof. Dr. Topuz’la aynı örneği yani Kumluca’yı işaret etti. “Biliyorum canınız sıkılacak, yüreğiniz kabaracak, üzüleceksiniz ama gerçekleri öğrenmeniz lazım” diye sözlerine başlayan Doç. Dr. Dizdar, “Akdeniz Üniversitesi Onkoloji Bölümü’ndeki arkadaşlarımız Sağlık Bakanlığı ile ortak bir toplantıda söylemişlerdi, lenfomalar ve kemik iliği kanserlerinin çoğu Kumluca’dan geliyormuş. Kumluca sadece Antalya’nın değil, Türkiye’nin de en önemli tarım üretim merkezi. O halde anlamaya çalışalım bakalım, lenfomaların tarım ilaçlarıyla ilişkisi ne, bu hastalığın özellikleri neden değişti?” diye konuştu.

DAHA SAĞLIKLI DİYE TAVUK YİYENLER!

Doç. Dr. Dizdar, sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin, daha yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, sadece et yapsın diye… Tavuklar tarladaki patatesler gibi hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar… Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor… Bu inanılmaz bir vicdansızlık… Sonra, görüyoruz her gün gencecik bir kadın meme kanserine yakalanıyor. Büyük olasılıkla daha sağlıklı diye sık sık tavuk yiyorlardır…”

“BAKANLIK OLAYLARI GİZLİYOR!”

Onkoloji çevrelerinde başarılı çalışmalarıyla tanınan isimlerden Doç. Dr. Yavuz Dizdar, “Hocam, son dönemde kanser vakalarında patlama olduğunu, lenfoma ve kemik iliği kanserlerinin çoğunun ise Türkiye´nin tarım merkezi olan Antalya-Kumluca´dan geldiğini söylediniz. Peki böyle başka bölgeler var mı?” şeklindeki soruya da şu cevabı verdi; “Var… Mesela 6-7 ay kadar önce Ergene tartışıldı. Orası da içler acısı bir durumda. Ergene´de olağanüstü bir çevre kirliliği var. O zaman Sağlık Bakanlığımız ve Kanserle Savaş Daire Başkanlığı dediler ki, “Orada çok sigara içiliyor, çok alkol kullanılıyor, o nedenle bu kanserler çıkıyor.” Böyle bir şey söz konusu olamaz. Çünkü belgesel bir film hazırlandı bu konuyla ilgili. “Gündöndü” adında… Orada her şey çok açık. Kısa versiyonu Marsilya´da bir çevre filmleri festivaline gitti. İzleyenler o kadar etkilenmiş ki, film bittiğinde alkışlayamamışlar, alkışlayacak halleri kalmamış. Deri fabrikalarından çıkan o atık suyun köpükler halinde Ergene´ye bırakılmasını ve bu yüzden ortaya çıkan çevre felaketini öyle bir göstermiş ki film dona kalmışlar… Çiftçi geliyor Trakya´dan, Ergene´den, hepsi hastalarımız zaten bunların. “Hocam” diyor, “15 tane sığırımız geçenlerde öldü. Daha önce de bir 15 tane ölmüştü zaten…” On beşer, on beşer ölüyor hayvanlar. Bakanlık yetkilileri ne cevap veriyorlarmış dersiniz? (Aşı reaksiyonu oluştu da ondan!) diyorlarmış. Böyle aşı reaksiyonu oluşmaz. Bunlar bir şeyin üzerini örtme çabaları. Bir aşıda üretim sorunu varsa, zaten o 15 hayvanı değil, çok daha fazlasını etkiler. Bu aşıyla ilgili olan bir durum değil. O çevrede muhtemelen hayvanlar su içerken ya da otlanırken çevreden aldıkları toksinle kaybedildiler. Bir arkadaşımız gitti bölgeye, “Kimse konuşmak istemiyor, korkuyor” diyor. Trakya Üniversitesi´nden öğretim üyesi bir başka arkadaşımız bölgedeki kanserli insanların dokularında ağır metal analizine bakmış, çok yüksek bulmuş… CNN Türk´te yayınlanmış bir canlı yayının bandını izledim. Devletin söylediği şey, “Çok sigara içiyorlar, çok alkol tüketiyorlar, bu kanserler o yüzden.” Halbuki adam anlatıyor, kızı dereye düşmüş, boğulmuş, peşinden gitmiş, girdiği yere kadar bacakları cılk yara. Bu düzeyde bir kirlilik var Ergene´de. Baktığınızda temiz görünüyor ama adamın girdiği yere kadar bacakları ülsere olmuş. Sonuç? Adamın o yaraları iyileşmiyor. Adam yaşıyorsa da şansa yaşıyor. Bu, o bölgede yaşayan diğer insanlar için de geçerli. Bunun öyle sigarayla, alkolle falan kapatılacak bir yanı yok. Bir de oradan ürün geliyor, o ürünün nereye gittiği de belli değil!

ÎŞTE MY DERGİ’NİN CEVAP ARADIĞI SORULAR

Her iki bilim adamının Kumluca hakkındaki anlattıkları ve Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanlığı’nın olumsuzlukları örtbas etmek istediği yönündeki iddialar MY Dergi haber merkezine ulaştıktan sonra hemen konunun muhatabı olan, Uzman Dr. Murat ÖZDEMİR yönetimindeki Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne başvurarak bir açıklama talebinde bulunduk. Gerçekten Antalya ve Kumluca ilçesi, tarım ilaçlarının içme sularını zehirlemesi nedeniyle kanser tehdidi altında mıydı? MY Dergi Haber merkezi olarak Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne yaptığımız başvuruda sorularımız şu şekilde sıralanmıştı:

1- Antalya´nın kanser haritası
2- Antalya´da kanser tehdidi altındaki iş kolları.
3- Özellikle tarım sektörünün kullandıkları ilaçlar nedeniyle karşı karşıya olduğu riskler nelerdir, hangi tür ilaçlar (İthal, Çin malı, kaçak vs.) bu sektörde kansere neden olmaktadır? Özellikle seracılık bölgelerinden Kumluca´nın çeşitli kanser türleriyle karşı karşıya olduğu doğru mudur? Bu bölgeyle ilgili kanser istatistikleri nelerdir? Kumluca’da hangi tür kanserler görülmektedir? Antalya içerisinde yaşayanların kansere yakalanma nedenleri nelerdir? (Beslenme, çevresel etkiler, hava kirliliği vs.)
4- Sektörlere yönelik kanser türleriyle mücadelede ve toplam kamu sağlığı açısından ne gibi çalışmalar yapılmaktadır ve bu çalışmaların başarı oranları nedir? Başarı oranlarında düşüklük varsa bunun nedenleri nelerdir? (Çiftçilerin tüm uyarılara rağmen maske-eldiven kullanmaması vs)

KUMLUCA’DA GARİP BİR HAREKETLİLİK VAR

Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü’nden gelen cevaplara geçmeden önce, Kumluca’da dikkat çeken bir sağlık hareketliliğinin altını çizmekte fayda var. İnternet sitelerinde çıkan haber çeşidi ve sayılarına göre, Kumluca ilçesinde hem belediyenin hem de sağlık kurum ve kuruluşlarının kanser ile ilgili dikkat çekici panelleri, taramaları ve uyarıları yer alıyor. Diğer ilçelerde kanser konusunda böyle bir aktivite yoğunluğu bulunmuyor. Bu aktivite de, pek itiraf edilmese dahi ilçede sağlık sorunlarıyla ilgili ciddi bir sıkıntının varlığına işaret ediyor.
Peki, Antalya Halk sağlığı Müdürlüğü’nün MY Dergi’ye verdiği cevaplarda hangi bilgiler yer alıyor? Müdürlüğün o açıklaması aynen şöyle:

“TARIM KİMYASALLARI (PESTİSİDLER, BİYOSİDALLER) VE KANSER

Son yüzyılın ikinci yarısındaki endüstri devrimi ve bunun enerji, ulaşım, tarım, gıda ve sağlık gibi alanlara etkileri sonucunda milyonlarca sentetik kimyasal madde sentezlenmiş, üretilmiş ve çevreye girmiştir. Sonuç olarak, Avrupa Komisyonu verilerine göre son dünya savaşından bu yana yeterli toksikolojik verileri olmayan yaklaşık 100.000 kimyasal madde pazarda yerini bulmuştur. Bu tip maddeler dayanıklı toksik kirleticiler olarak etki edebilirler ve hava, toprak, su ve gıdaları kirletebilirler. Böcekler ürün ve yiyeceklerin boyut, verim, depolama ve pazarlama kalitesini azaltırken aynı zamanda hastalık taşıyıcı vektörler olarak ta etkilerler. Böceklerin öldürülmesi amacıyla bir dizi kimyasal geliştirilmiştir. Pestisitler sorun yaratan böcekler, hayvanlar, mikroorganizmalar, yabani otlar ve diğer zararlıların ölmesini ya da davranışlarını değiştirmesini sağlayan biyolojik olarak aktif kimyasallardır. Bunlar toksik ve biyosidal maddelerdir. Yani canlıları öldürmek üzere kullanılan maddelerdir. Son yıllarda tarımda, iç ve dış mekanlarda kullanılmak üzere yüzlerce haşere ilacı (biyositler) piyasaya sürülmüştür. Her türlü pestisitin bu özelliğinin göz önüne alınması doğal yaşamla ilgili değerlendirmelerde bunun anımsanması gerekir. Dünyadaki bütün canlılar bitkiler, hayvanlar pestisitlerden etkilenir.

Pestisit kullanımının % 25 i gelişmekte olan ülkelerdedir, ancak akut zehirlenmelerin % 50 si ve ölümlerin % 75 i gelişmekte olan ülkelerde olmaktadır. Akut etkileri zehirlenme ile karşımıza çıkar. İntihar nedenli pestisit ölümlerinin sayısı giderek artmaktadır.Pestisit etkilenimindeki kişilerde görülen kronik etkilenim sonuçları ise; kanser, doğum defektleri, nörotoksisite ile üreme ve fertilite üzerindeki istenilmeyen etkiler olarak sıralanabilir. Çocuklarda yapılan bazı epidemiyolojik çalışmalarda pestisitlere mesleki ya da mesleki olmayan ebeveyn teması ile artmış kanser riski (lösemi, SSS tümörleri) arasında bir ilişki gösterilmiştir. Çocukların doğrudan pestisitlere maruziyetinin de lösemi, non-Hodgkin lenfoma, beyin tümörleri, Wilm’s tümörü, Ewing’ sarkoma ve üreme hücre tümörlerine neden olabileceği bazı çalışmalarda bildirilmektedir. Yetişkinlerdeki veriler çelişkilidir. Pestisit kullanımı ile meme ve prostat kanserleri arasında ilişkiyi gösteren çalışmaların yanı sıra riskin olmadığını bildiren yayınlar da bulunmaktadır. Geçmişte kullanılan bazı pestisitlerin deney hayvanlarında kansere neden olduğu gösterilmesine rağmen pestisit kullanımı sonucu insanlarda kesin artmış kanser kanıtı bulunmamaktadır. Karmaşık temas şekli, kullanılan kimyasalların çeşitliliği, pestisit temasına bağlı öngörülen kanser sıklığından az olgu bulunması eldeki verilerin değerlendirilmesinde güçlükler doğurmaktadır. Pestisitlerin kanserdeki rolü ile ilgili çalışmalar hızla artması sayesinde, ülkemizin de içinde olduğu pek çok ülkede pestisitlerin kontrollü kullanımının sağlanması için yasal düzenlemeler getirilmiş ve kullanımları denetlenmektedir. Ülkemizde ruhsatlı etkili madde sayısı ise 418 adettir. Ancak AB mevzuatı uyum çalışmaları kapsamında olumsuz özellikleri nedeniyle, 01.01.2009 tarihi itibariyle 75 adet, 31.08.2009 tarihi itibariyle de 49 adet pestisitin imalatı ve ithalatı durdurulmuştur (www. kkgm.gov.tr). Ülkemizdeki pestisit tüketimi, AB ülkelerininki ile kıyaslandığında AB ülkelerinin çok gerisinde olduğumuz görülmektedir. Hollanda ve Yunanistan AB’nin en yoğun, Belçika ve Finlandiya ise en az pestisit tüketen ülkelerdir.

DÜNYADA, ÜLKEMİZDE VE İLİMİZDE KANSER SIKLIĞI VE KONTROL PROGRAMLARI

Dünya’da en çok tanı konulan kanserler akciğer (% 13,0), meme (% 11,9) ve kolon (% 9,7) iken (GLOBOCAN, 2012), Türkiye’de ise erkeklerde akciğer, prostat ve kolorektal kanserler ve kadınlarda ise meme, tiroid ve kolorektal kanserlerdir. Antalya ili de Türkiye ilk üç kanser sıralaması ve oranları çok büyük çoğunlukla paralel seyretmektedir. Buna göre Antalya ilinde de erkeklerde en çok görülen kanserler akciğer, prostat ve mesane kanserleri ve kadınlarda ise meme, tiroid ve kolorektal kanserlerdir.Antalya ili kanser insidanslarının ilçe dağılımları incelendiğinde; il genelinden çok büyük farklılıklar göstermediği ve aynı zamanda son 5 yıllık seyirlerinde de istatistiksel yönden herhangi bir anlamlı artış olmadığı görülmektedir.Türkiye’de Ulusal Kanser Tarama Programları kapsamında Meme Kanseri, Rahimağzı Kanseri ve Bağırsak Kanseri erken tanı amaçlı taramaları 2014 yılından beri sürdürülmektedir. 2015 yılı sonunda, doğal radyasyon olan radonun haritalandırılması çalışmaları başlatılmıştır. 5 yıl sürecek bir çalışmayla Ulusal Radon Kontrol Programı oluşturulması hedeflenmiştir.

mygazete

About armadmin 9321 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.